Bölüm 3: Fotoğraf

220 172 55
                                    

   Bugün okul her zamankinden daha geç bitmişti benim için. Sanki her zil saatler sonra çalıyomuş gibiydi. Yine de sonunda bitmişti ve sabahtan beri beklediğim ana çok yaklaşmıştım. Eve giderken önüme bir engel çıkmaması için dua ediyordum. Tüm gün boyunca bugün yaşananları ve hacklediğim devlet sayfalarından öğrendiğim bilgileri düşünmüştüm. Eğer benim ve arkadaşlarımın korktuğu şey başımıza gelirse, önce insanlık adına mı yoksa ailem adına mı endişelenmeliyim diye bile sormuştum kendi kendime. Umuyordum ki hepimizin aklındaki sadece bir komplo teorisinden ibaret olsun.

   Servis okulun önünde durmuş öğrencileri bekliyordu. Öğrenciler ise tüm gün bugün olanların tekrar yaşanmasından korkmuş ve düşünceli bir surat ifadesiyle servise doğru ilerliyordu. Etrafı gözlemleyen sadece bendim. Öyle ki sanki herkes bir robotmuşçasına ilerliyordu. Bir ara gerçekten robotlaştıklarını düşünüp korkuyla yanımdaki kıza vurdum. Artık her şeye olabilir gözüyle bakıyordum. Neyse ki sadece düşünceliymiş... Fakat korkuyla ne kadar hızlı vurduğumu fark edemediğimden kızın kolunu acıtmıştım ki eve gidene kadar bana ters ters baktı. Rezilliğimi düşünürken açıklama bile yapmamış olmam belki onu daha da kızdırmıştı fakat onun için endişelendiğimi öne sürerek susturuyordum vicdanımı.

   Her ne kadar diğerleri gibi endişeyle servise binsem de hiçbir şey yaşanmadan eve ulaştım. Kardeşimin servisten inmesini dahi beklemeden eve yöneldim. Evin kapısında durup aceleyle kapıdaki göz sansörüne baktım. Kapının kilidi açılınca hızlı bir şekilde eve girip odamın asansörüne yöneldim. Kimsenin beni durdurmasını istemiyordum ve eğer annem görürse durduracağından emindim. O yüzden aceleyle asansöre binip odama çıktım. Ne yazık ki umduğuma ulaşamamıştım. Annem yatağımın üzerine oturmuş düşünceli bir şekilde beni bekliyordu. Aklında çok da dürüst cevaplar veremeyeceğim sorular olduğunu yüzünden okuyabiliyordum.

   Suç işlemiş küçük bir çocuk gibi annemin yanına oturdum. Bir süre ikimiz de konuşmadık. Sanırım annem de benim gibi ne düşüneceğini bilemez bir haldeydi. Sessizliği bozan kişi olmayı seçerek "neden beni bekliyordun" diyebildim sadece. Uzun bir iç çekip bir süre daha yere baktı. Aklında bir sürü soru olduğunu görebiliyordum ve annem bu soruları toparlamaya çalışıyordu. Sonunda konuşmaya karar verdi. "Bu sabah olanlar neydi?" diyebildi sadece "bilmiyorum, araştıracağım" dedim. Biraz öfkeli bir şekilde "armların durmasını demiyorum. Armını bırakıp o kadar uzun süre ayakta durmayı nasıl başardın?" dedi. Yüzü kızarmıştı, öfkelendiğinde hep yüzü kızarırdı. Nasıl bir cevap vermem gerektiğini bilmiyordum. Gerçeği açıklayıp açıklamamak arasında kalmıştım. Eğer neler yapabildiğimi ve neler yaptığımı öğrenirse beni engelleyebilirdi. Ne gerçeği söyleyecek ne de yalan söylecektim. "Uzun süre armın üzerinde durmak beni sıkıyordu bende kendimi bildim bileli her gün odamda armımı bırakıp yürüyorum. Yaşamak için ona ihtiyaç duymuyorum. İnsanlar yürümek için iki bacağa sahip anne, neden kullanmıyoruz ki? Diye sordum sitemkar bir şekilde. Annem aniden gelen bu mantıklı sorum karşısında susmayı tercih etti. Hak veriyordum. Bunca zamandır hiç bunu düşünmemişti ve artık bunu düşünmek ona saçma geliyordu. Yataktan kalkıp tekrar armsteroya oturdu. Armını gitmek için havalandırıp bana baktı."Bunları düşünmeyi bırak. İnsanlar bu şekilde mutlu ve armstreolar bu yüzden var. Eğer yürümek istiyorsan yürüyebilirsin fakat sadece odanda... evin içinde bu şekilde yürüme. Eğer dışarıdan biri görecek olursa..." dedi ve sustu "ne olur" dedim meraklı bir şekilde fakat annem ne soruma cevap verdi ne de cümlesini bitirdi. "Bu şekilde yürüdüğünü kimse görmesin" deyip arkasını döndü. Her ne kadar "neden" diye ısrarla sorsam da çoktan beni dinlemeyi bırakıp asansöre binmişti.

   Annem gittikten sonra bir süre daha yatağın üzerinde oturup konuştuklarımızı düşündüm. Aklım da sürekli "neden" sorusu vardı. Neden beni yürürken görmesinlerdi? Ne olacaktı? Benden başka hiç mi kimse bu kadar uzun yürüyemiyordu?

   Sorularımdan bir süre uzaklaşıp daha önemli bir soruya odaklandım. İNF denen küçük yuvarlak cihazı yatağımın üzerine koydum. Parmak iziyle açılan tamamen kişiye özel bu cihazlar 22. yüzyıl da varlığını yitiren telefonlarla aynı işlevi görüyordu. Parmağımı cihaza dokundurup karşıma bir ekran açtım. Ekran 22. yüzyılda varlığını yitiren ekranlardan tamamen farklıydı. Tarih kitaplarında anlatıldığı kadarıyla o ekranlar camdı ve yüzeyine dokunulduğunda insanın yaydığı ısıyı algılayarak işlem yapabiliyordu. Günümüzde insan ısısı hala kullanılsada camlar ekranlar için tamamen tarih olmuş durumda. Şimdiki ekranların cam ekrana kıyasla daha havalı olduğu kesin. İNF cihazından yayılan özel teknolojiyle üretilmiş ısıyı algılayabilen ışıklar bir ekran oluşturuyor biz elimizi o ışığa uzattığımızda ise cihaz bizi algılayıp işlem yapabiliyor. Her ne kadar bu çok gelişmiş teknolojinin sevmediğim biçok yönü olsada, bir o kadar da sevdiğim yönü var. Bu cihazları da seviyorum. Armdan uzaklaştığımda da bana hackerlik yapma fırsatı veriyorlar.

   Ekrandan arkadaşlarıma baktım. Her gün bu saatlerde konuşurduk. Hepsine bugün yaşananları ve önemli sorularım olduğuna dair mesajlar atıp çevrimiçi olmalarını bekledim. Tahmin ettiğim gibi bir dakika içinde hepsi çevrimiçi olmuştu. Hepsini aynı anda görüntülü aradım. Sırayla ekranımda belirmeye başlamışlardı. Bugün olanların onların da başına gelip gelmediğini merak ediyordum. Hepsi ekrana gelince Rusya'dan arkadaşım olan ve benimle yaşıt olmasına rağmen hackerlikte hepimizden üst seviye de olan Pavel "Deniz ne soracağını biliyorum. Eminim ki hepimiz aynı soruyu sormak için bekliyoruz" dedi. Her ne kadar Pavel rusça konuşsa da İNF cihazı benim için türkçeye çeviriyordu. Zaten bu sayede birçok ülkeden arkadaşa sahip olup hacker olabilmiştim. Teknolojik açıdan varlığını koruyup Kepler'e taşınabilmiş her ülkeden arkadaşım vardı ve şu anda İNF ekranında meraklı gözlerle bana bakıyorlardı.

   Pavelin cümlesini ingiliz arkadaşım Adalyn tamamlayıp "sadece bizim bölgemizde değil tüm Kepler'de bir süreliğine teknoloji durdu" dedi. Genelde cümlelerimizi o tamamlardı. Komik ve eğlenceli bir kişiliği olduğu için de grupta hepimizi güldürmeyi başaran tek insandı. Adalyn'ın cevabından sonra gülümseyip "evet güzel tahmindi arkadaşlar fakat asıl sorum buna neyin sebep olduğuydu" dedim. Her konuşmamızda bizi daima sonuca ulaştıran ve sorularımıza cevap bulabilen zeki koreli arkadaşım Yu Jin sessizliğini bozup "bugün Kepler'de ki tüm devletlerin istihbaratını hacklemeye çalıştım fakat hiçbirinden sonuç alamadım. Tüm devletler sanki bugünü bekliyormuş gibi bir anda korumalarını yenilemişler. Daha önce görmediğimiz bir sistem. En ufak bilgiye dahi erişemedim" dedi. Hepimiz tedirgindik ve çinli matematik dehası arkadaşım Ken Zhi'ye bakıyorduk. Artık tek umudumuz onun bazı bilgilere ulaşmış olmasıydı. Ken Zhi "bir dakika bekleyin, bir fotoğraf yollayacağım" deyip ekrandan bazı işlemler yapmaya başladı. Hepimiz merakla fotoğrafı bekliyorduk. Pavel "fotoğrafı postayla mı yollayacaksın Ken Zhi neden hala gelmedi" diyerek sitem etti. Ken Zhi gülerek "emin ol gördükten sonra gecikmeye değdiğini anlayacaksın" dedi. Bir iki saniye sonra fotoğraf ekranda belirdi. Hepimiz şaşkınlığımızı ifade eden sesler çıkarıyorduk. Ken Zhi gülerek "söylesene Pavel postamı beğendin mi" dedi. Pavel şaşkın bir şekilde "dostum inanılmazsın. Bu fotoğrafa nasıl ulaştın. Sabahtan beri buna ulaşmaya çalışıyorum" dedi. Adalyn heyecanlı bir şekilde "Hey! Ken Zhi söylesene hackerlıkta kaçıncı leveldesin" diye sordu. Yu Jin "Ken Zhi'nin level atladığını hiç sanmıyorum Adalyn, kesin sistem yenilenmeden önce yakalamıştır bu fotoğrafı" dedi. Ken Zhi sırıtarak "kıskanma Yu Jin sana da öğretirim" dedi. Hepimiz fotoğraf sayesinde mutlu olmuştuk. "Ken Zhi elinde başka veriler de var mı? Teorimizi ispatlamak için bu fotoğraf yeterli değil" dedim. Ken Zhi "var Deniz. Bir videoya ulaşmaya çalışıyorum. Eğer ulaşabilirsem kesinlikle haklı olduğumuzu kanıtlayacağız" dedi. Arkadaşlarımla geçirdiğim bu vakitler sanırım hayatımın en güzel anlarıydı. Ken Zhi'nin yolladığı fotoğraf ise hepimizin en büyük savaşıydı...

Kitabın içine çekildiğinizi hisseder gibiyim arkadaşlar. İnanın sonraki bölümleri gördüğünüzde çıkmayı hiç istemeyeceksiniz. 😉

Umarım beğenmişsinizdir, umarım güzel yazabilmişimdir 😊

Yorum yapmayı unutmayın çünkü değerli yorumlarınız yazmak için bana şevk veriyor. ❤

Nesil: 2.TürWhere stories live. Discover now