23| kalbin kesinlikle beni özleyecek

8K 739 1.7K
                                    


Yorumlarını henüz yanıtlayamadığım önceki iki bölümle birlikte, yarından itibaren hepsine dönüş yapacağım. Bu akşam bakmaktı amacım ama daha fazla bekletmek istemedim. Umarım bildirim gelmiştir diyor, iyi okumalar diliyorum.

Lo Moon - For Me, It's You

Bazı şeyleri fark etmek sanırım gerçekten zaman alıyordu.

Mutlu bir haber aldığımızda, bizi üzecek bir şey yaşadığımızda ya da söylenen bir lafın ağırlığını tarttığımızda tepkilerimizi hep gecikmeli veriyorduk. "Keşke o an şöyle şöyleseydim," ya da "keşke o an ona daha sıkı sarılsaydım" gibi cümleler kurmak herkesin yaptığı bir şey haline gelmişti.

Keşke demekten nefret ediyordum ve her nasılsa, bu kelimeyi en çok sevdiğim insan yüzünden sıkça kullanıyordum.

Keşke ona daha açık konuşsaydım. Keşke ondan herhangi bir güvence alsaydım. Keşke o uzaklaşamadan aslında beni hiç tanımadığını söyleseydim. Keşke kokusu üzerime sinmeseydi. Keşke o tatil köyüne gitmeseydim. Keşke beni öpmesine izin vermeseydim...

Bir şeyler için pişman olmaya başladığımız an, bunun sonu gelmiyordu fakat sanki ben yaşanılan hiçbir şey için pişman değildim de, katlanmak daha kolay olsun diye öyleymiş gibi davranıyordum.

Yoongi tüm o yaralayıcı sözleri söyleyip ortadan kaybolduğunda bile kımıldamadan öylece durduğum bu yerde, aklımdan böyle şeyler geçiyordu. Ocak ayının sert rüzgarları yaşlarla dolu yüzümü üşütürken, gerçekten pişman olup olmadığımı düşünüyordum. Kalbim ve göğüs kafesim neredeyse tüm bedenimi kaplayacak bir acı kalkanı giydiğinden çevremde olup biteni kavramak zordu. Birileri omuzlarıma dokunuyor, başka biri ise yüzümü kuruluyordu. Benim gözlerimse Yoongi'nin kaybolduğu yerdeydi hâlâ, kımıldayamıyordum.

"Jungkook!"

Taehyung'un oldukça yüksek, kalın sesi kafamın içinde patladığında uykudan uyanmış gibi gözlerimi kırpıştırdım. Gözlerim bilinçli bir şekilde etrafta geziyordu şimdi. Jongin acı yüklü yüzüyle kolunu omzuma atmış, Felix karşımda dururken uzun zamandır ilk kez üzgün yüzünü herkese açmış ve Tae ise sinirli bir şekilde diğer yanımda duruyordu. Sanırım sinirden çok üzgündü de. Şu an kavramaktan epey uzaktım.

"Ne dedi sana?"

Gözlerimi arkadaşlarımın yüzünden çekip sesin kaynağına, Sehun'a baktım. Üçü de buradaydı. Taesun gergin bir şekilde telefonunu kulağında tutarken, Hoseok kaşları çatık, yere bakıyordu. Onlar neden böyle sinirliydi anlayamamıştım.

"Jungkook, Yoongi sana ne söyledi?"

Alt dudağımı ısırıp gözlerimi tekrar kaybolduğu yere diktim. Bahçede neredeyse hiç kimse yoktu.

"Beni hayatında istemediğini."

Hoseok dişlerini sıktıktan sonra oldukça sinirli bir şekilde gülümseyip tükürürcesine "sanki hayatı varmış gibi," dedi. "İnatçı piç."

"Neden bahsediyorsun?" diye fısıldadım.

Taesun "başka ne söyledi?" diye sordu açılmadığı için kızgınca telefonunu deri ceketinin cebine koyarken. Sorularım görmezden geliniyordu.

"Öpücüğün onun için bir anlamı olmadığını ve sırf bu yüzden onu takıntı haline getirmememi umduğunu."

Şimdi kaş çatma sırası Sehun'daydı. Yandan ayırdığı siyah saçlarıyla her zamankinden çok daha ciddi görünüyordu. "İnandın mı?" diye sorduğunda boş bir ifadeyle yüzüne bakıyordum.

Bite the Bullet | yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin