Korku | 6

1.9K 151 78
                                    

Çevresindeki onca insandan yalnızca bir tanesinin, içinde yaşadığı dehşetin farkına vardığını düşünüyordu, o da kendisini gözetlediği için. Kendisinin sürekli kocasını kollayışı gibi onun da hep kendisiyle ilgili olduğunu hissettiği için iki kat dikkatli olmak zorundaydı. Diğerinin gizini öğrenmek ve kendilerininkini saklamak için gece gündüz birbirlerinin etrafında dolanıyorlardı. Son zamanlarda kocası da değişmişti. İlk günlerdeki yargılayıcı tavrındaki tehditkâr sertlik yerini, Irene'ye ister istemez nişanlılık günlerini hatırlatan tuhaf bir şefkate ve ilgiye bırakmıştı. Karısına bir hastaya davranır gibi davranıyor, ince dikkatiyle onu şaşırtıyordu. Irene, hak etmediği bunca sevgi karşısında hem utanıyor hem de bunun sırrını beklenmedik bir anda, bitkin düşmüş ellerinin arasından çekip alıvermek için kullandığı bir hile olabileceğini düşünerek korkuyordu. Uykusunda bağırışlarını dinlediği geceden, eve gelen mektubu elinde gördüğü günden beri sanki güvensizliği bir merhamete dönüşmüş gibiydi. Kocasının ona güven vermek için gösterdiği yumuşaklıkla Irene bazen sakinleşip uysallaşıyor, ama bir an sonra yine kuşkulara teslim oluyordu. Bu sadece bir hile miydi, savcının zanlıyı kandırmak için kullandığı bir yem miydi, itirafa yönlendirmek için güvenini kazanıp bir anda savunmasız ortada bırakmak için kurduğu bir tuzak mıydı? Yoksa artık bu durmadan birbirini izleme ve gözetleme halinin tırmanması kocası için de katlanılmaz bir hal mi almıştı, Irene'nin çektiği belli olan ve her gün daha fazla göze batan acılardan o da gizli gizli üzüntü duymaya mı başlamıştı? Kocasının bazen önüne adeta kurtarıcı bir sözcük uzattığını, itirafını ne kadar kolaylaştırdığını hissediyordu; onun niyetini anlıyor, bu iyiliğine minnettar oluyordu. Ama bir yandan da kocasına karşı daha güçlü duygular beslemeye başlamasının utancını artırdığını ve ona açılmasını, eski yargılayıcı halinden daha fazla engellediğini hissediyordu.

O günlerden birinde kocası Irene'yle açıkça göz göze konuştu. Sokaktan eve dönmüş ve holde içeriden yükselen sesleri duymuştu, kocasının sert ve kararlı sesi, mürebbiyenin karşı çıkışları, çocukların ağlamaları ve iç çekişleri birbirine karışıyordu. Irene'nin ilk hissettiği şey korku oldu. Ne zaman seslerin yükseldiğini duysa veya evde bir gerilim hissetse ürperiyordu. Olağandışı her şey karşısında gösterdiği ilk tepki korkuydu, mektubun gelmiş ve sırrını ortaya çıkartmış olabileceğinden duyduğu o yakıcı korku. Evin kapısından içeri her girişinde ilk yaptığı şey, yokluğunda bir şey olup olmadığını, felaketin kopup kopmadığını anlamak için tedirgin bir merakla yüzleri incelemek oluyordu. Bu seferkinin sadece çocukların kavgası olduğunu çok geçmeden anlayıp sakinleşti. Hemen orada kendiliğinden bir mahkeme kuruluvermişti. Birkaç gün önce halası oğlana bir oyuncak getirmişti, alacalı bir tahta at; kendisine verileni az bulan küçük kız ise bunu kıskanmış, küsmüştü. Boşu boşuna hak iddialarında bulunmuş, öyle hırsla uğraşmıştı ki oğlan da sonunda onun atına dokunmasını yasaklamıştı. Bunun karşısında küçük kız önce büyük bir öfkeye kapılmış, sonra da bunaltıcı, sinik, inatçı bir suskunluğa bürünmüştü. At ertesi sabah birdenbire ortadan kaybolmuş, oğlanın bütün aramaları sonuçsuz kalmıştı. Sonunda kayıp at parçalanmış olarak ocağın içinde bulunmuştu; tahta kısımları kırılmış, alacalı derisi yırtılmış, içi deşilmişti. Elbette bütün kuşkular kızın üzerinde toplanıyordu; oğlan hain küçük kızı şikâyet etmek için ağlayarak babasının kucağına atılmıştı, tam o sırada sorgu başlıyordu. Irene yoğun bir kıskançlığa kapıldı. Çocuklar niçin bir sorunları oldu mu hep babalarına giderler de hiç kendisine gelmezlerdi? Öteden beri bütün sorunlarını ve şikâyetlerini babalarına açarlardı, o zamana kadar Irene de bu küçük dertlerden uzak kalmaktan hoşnutluk duymuştu, ama şimdi bu ilişkideki sevgi ve güveni hissedip kıskanmıştı.

Bu küçük dava çok geçmeden karara bağlandı. Elbette kız önce gözlerini ürkekçe yere eğerek sesinde kendini ele veren bir titremeyle inkâr etti. Mürebbiye aleyhinde tanıklık etti, küçük kızın öfkeyle atı pencereden aşağı atma tehdidini savurduğunu duymuştu. Kız boş yere bunu inkâr etmeye çabaladı. Ümitsizlikle hıçkıra hıçkıra küçük bir yaygara kopardı. Irene kocasına baktı, sanki orada kızını değil de, kendi kaderini yargılıyormuş gibi geldi; belki yarın o da sesinde aynı çatallanmayla, aynı şekilde titreyerek kocasının karşısında duracaktı. Çocuk yalanında ısrar ettiği sürece kocası bakışlarını yumuşatmadı ve kızı itiraz ettiğinde hiç öfkelenmeden adım adım onun direncini kırmaya başladı. İnkârı katı bir inada dönüştüğünde, onunla iyilikle konuşup, yaptığı işin belki gizli bir nedeni olduğunu ve böyle kötü bir şeyi, ağabeyini ne kadar üzeceğini düşünmeden öfke içinde yaptığı için bir ölçüde anlayış gösterilebileceğini hissettirdi. Giderek kendinden kuşkuya düşen kızına, yaptığının anlaşılabilir, ama yine de eleştirilmesi gereken bir durum olduğunu öyle sıcak ve etkileyici bir dille açıkladı ki, çocuk sonunda bağıra bağıra ağlamaya başladı. Az sonra da gözyaşları arasında kekeleyerek nihayet itirafta bulundu. Irene ağlayan kızını kucaklamak için hemen atıldı, ama çocuk onu öfkeyle itti. Kocası da işaret ederek bu aceleci merhametten vazgeçmesi için uyardı, çünkü bu olayı cezasız geçiştirmek istemiyordu. Küçük olmakla birlikte çocuğu etkileyecek bir ceza verdi, ertesi gün gidilecek bir eğlenceye katılmasını yasakladı. Küçük kız haftalardır bunun hayalini kuruyordu. Cezasını ağlayarak dinledi; oğlansa güle oynaya zaferini kutlamaya başladı; fakat bu zamansız ve kindar kibir anında ona da bir cezaya mal oldu. Kardeşinin üzüntüsü karşısında sevinç gösterdiği için aynı eğlence ona da yasaklandı. Çocukların ikisi de üzgün, ama aynı cezayı paylaştıkları için avunarak sonunda odalarına çekildiler ve Irene kocasıyla baş başa kaldı.

KorkuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin