62- Görünmez Kuş

3.2K 177 22
                                    

Gökyüzünde milyonlarca yıldızın arasında gelip beni tek hamlede bulabilecek muhteşem birine aittim. Koca gökyüzünde tek başıma kalsam dahi gelip yanıma konacak birine sahiptim. Biri tarafından benimsenmek ve o birini kendine ait hissetmek güzel bir duyguydu. Bizimki aitlikti. Ellerimizden önce gözlerimiz, gözlerimizden önce ruhlarımız kenetlenmişti. Hayatımın en güzel görünmez kuşu başıma konmuş, bana mutluluğu tattırmıştı.

Adımlarımı kesip önünde durduğum küçük apartmana baktım. Şirindi. Temiz bir mahallede yaşadığı için onun adına memnumdum. Apartmanın ilk katında oturuyordu. Onun için pencerenin kenarına dizdiğim çiçeklere bakıp gülümsedim. Hiç değilse onları hâlâ orada barındırabiliyordu. Dış kapıyı aralayıp aydınlık koridora girdim. İlk kapıya yaklaşıp zili çaldım. Hâlâ bu dairenin anahtarı bende yoktu. Ondan yedek anahtar istemeye de çekiniyordum, sadece zile basmakla yetiniyordum. Kapının önünde yarım dakika boyunca kıpırdamadan bekledim. Belki de kapının deliğinden benim gelmiş olduğumu görünce açmaya tenezzül etmemişti. Yeniden zile basıyordum ki koridordaki adım seslerine başımı çevirdim. Şahan elleri dolu şekilde bana yaklaşırken, ''Bir kere de seni kapımın önünde bulmasam,'' diyerek huysuzluğunu ortaya koydu. Gülümsedim, kapıyı açması için kenara çekildim. Ablam hâlâ aynı ablamdı. Değişen tek şey yaşadığı mekanda.

Kapıyı açıp içeri geçtiğinde kapının önünde sallanmaya başladım. Bana yan bir bakış atıp, ''Gireceksen gir. Yoksa kapıyı yüzüne kapatacağım,'' dediği an içeri süzüldüm. ''Neden sürekli davet bekliyorsun ki,'' diyerek söylene söylene mutfağa yöneldiğinde evin içindeki ferah havayla derin bir nefes aldım.

''Ev kuşburnu kokuyor,'' dedim ben de peşinden mutfağa geçip. Aldıklarını tezgahın üzerine bıraktığında ufak masasına oturup bardağa su doldurdu. Şahan suyunu kana kana içerken çantamı sandalyenin koluna asıp poşetlerin içini karıştırdım. Aldığı şeylere kaşlarımı çattım. ''Hep diyet türü yiyecekler almışsın. Zaten bir deri bir kemiksin. Derini eritip kemiklerinle mi insan içine çıkacaksın?'' Ona döndüm.

Parmaklarını masaya vurup yanaklarını şişirdi. ''Bekçiliğimi yapmak zorunda değilsin Şehnaz. Beni rahat bırakırsan sana minnet duyacağım.'' Ona arkamı dönüp dolaptan iki tane fincan çıkardım. Demliğin altını yakıp kuşburnu çayının ısınmasını bekledim. Şahan'la konuşmak kadar zor bir şey yoktu. ''Buraya gelmekten ne zaman vazgeçeceksin?'' Çay ısındığında altını kapatıp fincanları doldurdum. Çayı çok güzel yapmıştı, kokusu etrafımda döndü. Fincanını önüne bıraktığımda karşısına geçip oturdum.

''Vazgeçmeyi düşünmüyorum. Eğer vazgeçecek olursam bil ki ölmüşümdür,'' deyip çayımdan bir yudum aldım.

''Aptal aptal konuşuyorsun,'' dedi gözlerini devirip. Artık ölüm lafını kaldıramıyordu.

Fincanı ona kaldırıp, ''Çay güzel olmuş,'' dedim gülümseyip.

''Demek ki katiller de güzel çay demleyebiliyor,'' dediği an çayı neredeyse üzerime döküyordum.

''Katil değilsin sen.''

Beş aydır on cümlesinden birinde katil kelimesi geçiyordu. O gün yaşanılanları Şahan varken asla unutamazdık. ''Hâlâ kabul edemiyorsun. Katilim ben. Sevgili kocan olmasaydı hapishaneye düşebilirdim. Ama maalesef burada oturmuş, seninle çay içiyorum.'' Bu söylediklerini beş aydır dinlediğim için artık şaşırmıyordum.

''Eğer onu öldürmeseydin o depodaki herkesi tek tek öldürecekti. Neden anlamak istemiyorsun abla? Kendine yaptığın bu zulüm neden?'' Sanki ben ablaydım, o da beş yaşında, laftan sözden anlamayan bir kız çocuğuydu.

''Ben her şeyi anlıyorum Şehnaz. Keşke benim anladıklarımı biraz da sen anlasan. Ben birini öldürdüm. İnsanlara musallat olduk. Rıza'nın canını neredeyse alıyorduk. Aslında aldık da sayılır. Eminim ölüden bir farkı yoktur.''

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin