63- Siyah Düşünceler

2.9K 165 24
                                    

Mutluluk bana göründüğü an hemen sonrasında uzaklara kaçıyordu. Onu yakalamak için elimi öne uzatsam da sadece kolumun yorgunluğuyla kalıyordum. Yoruluyordum. Bazı şeyler hiç bitmiyordu. Her dakika daha da artıyor, her saniyesinde beni kendine sarıyordu. Bazı gerçekleri hissetmek yerine neden duymayı beklemiştim? Hissetmekten kaçınmıştım ama duymaktan kaçamamıştım. Yine yaralandım. Kalbimden vurulmuştum fakat bu akşam duyduğum birkaç kelime ile o vurgunluk geçmiş, bu defa yüreğim kanlanmıştı.

Arabayı durdurdum. Çiftlikten ayrılalı ne kadar olmuştu bilmiyordum. Göz ucuyla telefonuma baktığımda kimsenin aramamış olduğunu gördüm. Bedir beni fark etmemişti. Telefonu arabada bırakıp aşağı indim. Esiyordu. Gülümsedim. Buraya ilk geldiğimde de esiyordu. Ama bu defa yalnız gelmiştim.

Büyük uçurumdan aşağı baktım. Büyük şehir göz alıcıydı. Burukça gülümsedim. Belki dışarıdan ben de böyle parıltılı görünüyordum ama içim kararmıştı. Sevdiğim adam beni o kötü evden kurtardığı an içimi aydınlatmıştı, bu akşam ise ışıklarımı söndürdü.

Esen rüzgarın ağır çekimiyle yere oturup bacaklarımı büyük boşlukta salladım. Şu an ayağımda kısa siyah botlarım vardı. O gece ise beyaz babetlerim sallanıyordu boşlukta. Gülümsedim. Ne çok şey değişmişti... Şimdi ise hiçbir şeyin değişmediğine şahit oluyordum. Ben yine aynıydım. Bedenim harap, ruhum enkazdı. Bunu anlamak için neden bu kadar beklemiştim?

Rüzgar her bir saç telimi havaya uçururken üzerimdeki yorgunluğu da almasını istedim. Omuzlarım ağırlaşmıştı. Taşıyamayacağım ne varsa sırtıma doluşmuş, beni yere eğmişti. Artık yerden kalkamayacaktım. Yıkılmıştım. Bedir'in birkaç kelimesi beni yıkmıştı.

Gökyüzünün gürültüsü göğsümdeki gürültüyü yansıttı. İçim uğulduyordu. Gözyaşlarım olduğu yerde kaynasa da onları akıtmadım. Tıpkı ailemin karşısında ağlamadığım gibi... Sonrasında ise birer birer gözyaşlarımı armağan etmiştim onlara. Gecemin sahibine armağan edebileceğim bir yaşım var mıydı?

Ablam haklıydı. Bu insanların başına ne geldiyse benim yüzümden gelmişti. Rıza belki de hiç yürüyemeyecekti. Beni tanımasaydı, beni kurtarmak için o depoya gelmeyecekti. Aydız'la evleneceklerdi. Herkese ucum öyle değiyordu ki insanların bedeninden önce canlarını yakıyordum. Her ölümden öyle ustalıkla kurtulur olmuştum ki çevremdekiler bu becerimin vebalini ödüyordu. Gözlerimi yumdum. O gece bu uçurumdan kalkmamalıydım.

''Eski günümüzü birlikte yad edelim.'' Güzel tını kulaklarımı doldurduğunda gözlerimi araladım. Başımı hafifçe yana çevirdiğimde parlak kara incilere kırgınca baktım. Yine bulmuştu beni. ''Hiç kaybetmiyorum seni.''

Aklımdan geçene cevap vermişti. Sessiz kaldım. Beni nasıl bulduğunu sormayacaktım çünkü konumlarımızı birbirine bağladığını biliyordum. O kara günden sonra her şey de tedbirli olmuştu fakat kapının önünden geçebileceğim konusunda herhangi bir önlem almamıştı. Söyledikleri mıh gibi aklıma kazındı. Gülümseyip ışıklı şehre baktım. Bana bir şey sormasını istemiyordum. Bir şeylere cevap verecek mecalim yoktu. Dilim dahi söyleyeceklerini kaldıramaz olmuştu. ''Yarım saattir uzaktan seni izliyorum. Gözlerin kapalı oturuyorsun. Aklından her geçeni aklıma kazımanı istiyorum.''

Aklına kazırım da yüreğimdeki yaraları yüreğine nasıl kazırım? İçim sızlar. Seni nasıl kanatırım? Belki de seni bu kadar çok sevmem neden oluyordu başımıza bu gelenlere. Eğer ben hayatında olmasaydım... ''İçindeki sesleri duymak istiyorum.''

İçimdeki sesler senin kaldırabileceğin şeyler olsa da onların sana yük olmasını istemem gecemin sahibi. Yüke alışkınım, elbet bundan da kalkardım. Bu defa sensiz kalkmalıyım ki elimdeki kötü ağırlıklarımı sana bulaştırmamalıydım. ''Sadece biraz hava almak istedim,'' diye mırıldandım. Onu üzmek istemiyordum. Kırılmıştım ama o kadar haklıydı ki... Yutkundum.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now