3

10.2K 1.1K 1.2K
                                    





Hayvanlarla iletişim halinde olmayı seviyorum. Her ne kadar birbirimizi anlayamasak da bir köpekle göz göze geldiğimde gülümseyebilmeyi seviyorum. Cebimde her köşe başındaki kedi için mama taşımayı seviyorum.
Başlarını okşadığımda kimselerin kıyıp da veremediği o sıcak minnet duygusunu gözlerinde görmeyi seviyorum.

Şu an yumuşak kanepemde koynuma sokulan Peynir ile birlikteyken biraz daha iyi anlıyorum hayvanlarla aramdaki bağı.
Peynir benim göz bebeğim. Minik dünyamda kıymet verdiğim iki şeyden biri. Biliyorsun işte Jungkook, biri sensin diğeri saf kedim.

Yaklaşık iki sene önce henüz hayatımızda Chin Hwa yokken senle sık sık yemek yemeğe gittiğimiz büfe tarzı bir yer vardı. Hatırlıyorsun değil mi? Hani mor şemsiyeleri ve şemsiyelerin altında küçük masaları vardı.
Bir gün okul çıkışında saati biraz geçirdiğimiz için açık yiyecek dükkanı bulamamış ve orada yemek yemeye karar vermiştik.
İkimiz de aynı şeyi yiyorduk. İçinde eridiği için uzayan bir peynir olan tost.
Biz bu şekilde buz gibi bir havada karnımızı doyururken ayaklarıma bir sıcaklık dolanmıştı. Karanlık yerde bu ayağıma gelen şeyin ne olduğunu anlayamayınca korkup biraz çığlık atmıştım tabii.
Benim çığlık çığlığa ayaklanmamla sen yere eğilip tüy yumağını ellerinin arasına almıştın.

Yüzün gülüyordu Jungkook. Ben ne zaman bir şeylerden korksam gülerdin zaten.

Minik kediyi kucağında tutmaya devam ederken ben de boşuna korktuğumu fark edip yerime oturmuştum.
Sonra kediyle çok iyi anlaştık. Ona kendi yemeğimden yedirmiştim ve karşılığında elimin üstüne patisini koyup öylece bana bakmıştı. Belki de aklı olmayan bir hayvanla bu kadar güçlü bir bağ kurmamam gerekirdi. Fakat olmuştu işte. Belki de sen de onu çok sevdiğin içindi bilmiyorum.

O gün o küçük masanın üzerinde uyuklayan sarı beyaz ve siyah renkli tüylere sahip kedimizin adını Peynir koyduk.

Daha sonra veterinere ve ona uygun mamalar alabileceğimiz bir yerlere uğrayıp benim evime gelmiştik. Aslında sen onu çok sevdiğin için kendi evine götürmek istemiştin ama annenin kedi tüyüne alerjisi olduğu için izin vermemişlerdi.
Ben zaten yalnız yaşıyordum. Ailem yoktu. Biliyorsun yetimhanede büyümüştüm. Yetimhaneden çıktıktan sonra ise büyükannem olduğunu söyleyen bir kadın bu evi bana vermişti. Bir süre sonra da o ölmüştü zaten. Küçük sevimsiz bir evim vardı ve bu yeri Peynir'le güzelleştirmiştim.

İki yılın sonunda hala Peynir'e aşık gibiydin. Eh belki biraz Hwa'nın bu kediye olan ilgisi yüzünden sevgin çoğalmış olabilirdi.
Zaman zaman ikiniz birlikte gelip ona mamalar ve oyuncaklar getirirdiniz.
Sen ve ben onu bulduğumuz zamanlar Peynir ikimizin çocuğuymuş gibi hissederdim. Çünkü sen hep 'ben onun babasıyım' derdin. Eh ben de kendime pay çıkartıyordum işte.

Şimdilerde ise sanki minik Peynir Hwa ve senin çocuğun oluvermişti. İkinizin sevgili olmasını bile öylece kabullenen ben bunu kabullenemiyordum.

Ve ne yalan söyleyeyim, ikiniz evlenirsiniz de onu benden alırsınız diye çok korkuyordum.

Peynir boynumda kendini sıkıştırdığı yerden çıkıp karnımın üstüne yatıyor. Ne zaman bir yerim ağrısa sanki anlıyormuş gibi hemen masaj yapıyor. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Minik patilerini ağrıyan mideme bastırıyor.
Bazen sadece bu yüzden Peynir'in konuşabiliyor olmasını istiyorum. Sırlarımı paylaşabileceğim ve bana tavsiyeler verebilecek biri olsun istiyorum.

Hayatta sakladığım tek sır sensin ve seni anlatacak senden başka kimsem yok Jungkook.

Çevrem geniş değil. Okuldaki proje grubu dışında arkadaşım diyebileceğim kişiler sadece Hwa ve sensin.
Üstelik bu konuda bile dertliyim Jungkook. Bir zamanlar Hwa ile çok yakın arkadaştım hatırlarsın. Tabii bu senin ondan hoşlandığını öğrenene kadar sürdü. Sonra iki yakın arkadaşımın benden birbirlerini çalmalarını izledim.

Gardenia | JikookWo Geschichten leben. Entdecke jetzt