5. BÖLÜM: GÖĞE TESLİM UÇURTMA

8.3K 482 64
                                    

Hayallerim, ipin ucunu sıkıca tuttuğum bir uçurtma gibiydi. Rüzgâr yön verdikçe oradan oraya savrulan ama aslında iradesi hep ben de olan bir uçurtma. Masmavi gökyüzünde aheste bir tavırla savrulan bir uçurtmaydı. İpin ucu bendeydi. Ben de olduğu sürece güvendeydi. Yahut değildi.

Zira ipin ucunu çoktan kaçırmıştım.

Ellerimden kayıp gitmişti ya da ben bilerek bırakmıştım ama sonuçta elimde değildi. Artık sadece rüzgârın esaretinde oradan oraya savruluyordu. Tekrar avuçlarımın arasına almam cennet kadar uzak ve imkânsızdı benim için. Rüzgârın şiddeti dindiği an benim bilmediğim bir diyarda yere düşecek, sürüklenecek, parçalanacak ve yok olacaktı.

Hayallerimi kaybetmiştim.

Lâkin umudum hâlâ diriydi.

Yeni bir uçurtma yapmaya vaktim vardı.

Yeni bir uçurtma yapacak ve bu sefer bileğime sıkıca sararak onu bırakmayacak kadar cesaretim yüreğimde vardı.

Hâlâ çok vaktim vardı.

Olmak zorundaydı zira hayat bu kadar basit hiçbir zaman olmamıştı.

Deniz'in evindeydim. Burak ve Deniz'in sıcak yuvasındaydım. Bir gün buranın bana yabancı geleceğini söyleseler güler geçerdim ama gülüp geçecek hakkı çoktan kaybetmiştim. Evin içine sonradan koyulmuş absürt bir biblo gibiydim. Yabancıydım. Uzaktım ve bu ev bir buzhane kadar soğuktu bana. Belki alışmam için zaman lâzımdı ya da suçluluk duygusu beni bu hâle getirmişti. Bilmiyorum.

Deniz tam karşımdaydı. Yüzünde tazecik bir tebessüm vardı. Onun dostluğu bir okyanus kadar derin ve sonsuzdu. Yaptığım onca şeye rağmen beni sıcacık kollarını arasına almış, dakikalarca sarılmış, beni evine almış, baş köşeye oturtmuştu. Yüzündeki tebessüm bir an olsun solmamıştı. Bir an bile bana suçlayıcı bir bakış atmamış, bunca zaman sonra geldiğim için beni dışlamamıştı. Gözlerinde görebiliyordum. Onun için gelmem önemliydi. Gerisi mühim değildi.

Belki de dostluk tam olarak böyle bir şeydi.

"Nasılsın?" Diye fısıldadı dizimin üzerinde öylece duran elimin üzerine elini koyarken. "İyi görünüyorsun, esmerim." Aylar sonra duyduğum hitap şekli ile içim sıcacık olurken aynı zamanda gözlerim hiddetle doldu. Yaşlı gözlerle onun aydınlık çehresine baktım ve onun gibi düşük oktavda mırıldandım.

"İyiyim, gayet iyiyim. Sen, sen nasılsın?"

İyi miydim? Belki iyiydim, belki kötüydüm. Belki de ömrüm bu ikilem arasında solup gidecekti.

"İyyim," Dedi gözlerime bakarak. "Şimdi çok iyiyim." Bir süre sessizlik içinde birbirimizin gözlerine baktık. Oysa bu sahne bize çok yabancıydı. Biz hiç sessiz kalmazdık. Hep konuşacak konu bulurduk. Kaldığımız zamanlarda birbirimize bu derece uzak oturmazdık. Başımızı birbirimizin omzuna koyar, sessizliğin getirdiği huzuru içimize çekerdik.

Biz hiç birbirimize bu kadar yabancı olmamıştık.

"Hay Allah!" Dedi bir anda ayağa kalkarak. Belki gerçekten bir şeyi unuttuğu içindi, belki de benim gibi bu huzursuz sessizliği dağıtmaktı amacı. "Hiç sormadım. Kafa kalmadı. Aç mısın? İstersen hemen bir şeyler hazırlayabilirim."

"Hayır, sağ ol. Hiç değilim." Dedim onu aceleyle redderken.

"Pekâlâ. O zaman soğuk bir şeyler getireyim ikimize de. İyi gelir. Hava felâket sıcak." Dedi bir yandan salondan çıkıp mutfağa doğru ilerlerken. Onun gidişinin bıraktığı izi bir süre boş gözlerle izledikten sonra, gözlerim geldiğimden beri ilk kez dikkatli olarak etrafta dolaştı. Beyaz ağırlıklı güzel bir evdi. Burak'ın eski evi gibiydi ama birkaç küçük değişiklik vardı. Beyaz koltuklar, mor bir halı, -ki bu önceden kesinlikle yoktu- beyaz bir vitrin ve siyah bir televizyon ünitesi vardı. Duvarda Burak ve Deniz'in birlikte oldukları ve kameraya sıcak bir gülümsemeyle baktığı fotoğraflar vardı. Tam karşımda ki duvarda ise diğerlerine oranla daha büyük bir fotoğraf vardı. Sıcacık bir tebessüm dudaklarım da yeşerirken gözlerim dolarak baktım fotoğrafa. Hastane odasında çekilmiş bir resimdi. Deniz kameraya yorgun bir tebessümle bakıyordu. Gözleri hatta tüm yüzü şişti ama yine de çok güzel gözüküyordu. Kafasında kırmızı bir kurdele vardı. Burak tam yanındaydı ve kolunu Deniz'in omzuna atmış,  onu göğsüne çekmişti. Deniz'in kucağında pembe bir battaniyeye sarılı küçük bir beden vardı. O kadar güzellerdi ki, insan hiç sıkılmadan saatlerce bu manzaraya bakabilirdi. Ya da bana öyle geliyordu.

BENİ KALBİNE HAPSET: HEDİYEWhere stories live. Discover now