işlediğim en güzel günahsın, bana yasaksın

2.2K 240 115
                                    

ajda pekkan // bir günah gibi

"Koltuk değnekleri olmadan yürümek garip hissettiriyor." diye söylendim Chanyeol'un benim için uzattığı elini tutarken.

"Daha dikkatli olmalısın artık, aslında benim daha çok dikkat etmem gerekiyor sana." dediğinde hafifçe başımı kaldırıp tek tük çıkmaya başlamış sakallarını inceledim.

"Ben kendime de dikkat ederim Chanyeol, omuzlarına yük bindirme. Hem seçmeyi kaybettiğim için üzülmüyorum artık, boş verdim." dedim ve elini daha sıkı tutarak yaslandım ona.

"Hiçbir şey senden daha değerli ve önemli değil Jongin." Durmuştuk, birbirine kenetli olan ellerimizi ayırıp yüzümü iki avucu arasına almıştı. Ben de tekrardan sızlayan vicdanımı rahatlatmak adına yükselip dudaklarına ardı ardına öpücükler konduruyordum.

"Eve gidelim artık, yoruldum." diyerek geri çekildim ve önden yürümeye başladım.

Seçmelerin üzerinden bir ay geçmişti. Bileğim bu süre zarfında iyice iyileşmişti ve bugün anteli çıkartmıştık tamamen. Okulum açılalı iki hafta olmuştu, Chanyeol beni her gün okula bırakma konusunda diretse de karşı çıkıp evde yatmayı istemiştim. Sonuç olarak ilk haftalar genellikle boş geçerdi zaten, bir şey kaybetmemiştim yani.

Kim Jongdae, bizim evimizde üçüncü kişi olmaya kafayı takmışken ben de ona fena halde hırslanmıştım ve Taeyeon ablaya haber vermiştim sevgilimin burnunun kırıldığını. Oh Sehun'un annesi çocuklarını hiçbir zaman umursamazdı, saat kaç olursa olsun içkisini içer kafayı bulur ve bir köşede sızıp kalırdı. Ayık olduğu zamanlarda ise genellikle benden nefret ederdi. Bu denli nefretin sebebini gerçekten bilmiyordum, tek bildiğim şey beni ne zaman görse sinsi olduğumu söyleyerek ağzına gelen her şeyi söylerdi. O zamanlarda Oh Sehun elimden tutup, odasına götürürdü beni ve annesini umursamamam gerektiğini, kendisi beni her zaman seveceğini söylerdi. Evin annesi Taeyeon ablaydı aslında, hem ev işlerini hallederdi hem de Sehun'a göz kulak olurdu. Ben ona haber verdiğimde de düğün hazırlığında olmasına rağmen akşam Seul'e gelmişti. Oh Sehun'a iyi bakamadığım için beni şakacıktan azarlamış sonrasında benim de bacağımın sorunlu olduğunu görünce vazgeçmişti.

Bütün bunları geçtim, Taeyeon ablanın gelişi ile Jongdae evimizden gitmişti. Sadece birkaç saatliğine gelebiliyordu artık. Bu yüzden Taeyeon ablanın gitmesini hiç istemesem de sevgilimi, Sehun'u fena özlemiştim ve ona ihtiyacım vardı.

Oh Sehun burun ameliyatını çok geçmeden olmuş , iyileşme sürecine girmişti artık. Ona bebek gibi bakmak istiyordum, ilk iş olarakta yemeklerden başladım ve Kyungsoo'dan bir tarif kitabı ödünç aldım. Taeyeon ablanında yardımları ile birkaç yemeği öğrenmiştim.

"Eve gelmek ister misin?" Apartmanımızın girişine geldiğimizde, Chanyeol'un tam önünde durarak sordum.

"Teşekkür ederim ama eve gidip maket yapmam gerekiyor." dediğinde gülümseyerek boynundaki atkıyı düzelttim.

"Pekala, yarın görüşürüz o zaman." diyip çıkmış gamzesinden öptüm ve vedalaştıktan sonra apartmandan içeri girdim ve asansör yerine merdivenlerden çıktım. Bileğim tamamen iyileşmişti ve mutlu hissediyordum kendimi.

Kapımın önüne geldiğimde cebime yoklamıştım ve anahtarımı almadığımı fark ederek zile bastım. Birkaç dakika sonra Taeyeon abla açmıştı kapıyı.

"Ah Jongin, gel! Bu tartışmaya bir son ver artık." dediğinde ayakkabılarımı çıkartıp terliklerimi giymiştim. "Şimdi sana üç isim söyleyeceğim; Dostoyevski, Kafka ve Zweig. Hangisi?"

Sorduğu soruya cevap vermeden önce bakışlarımı salona yönlendirdiğimde Oh Sehun'un bakışları ile buluştmuştum. Kalbimin atışının tarifi yoktu neredeyse, ona olan özlememim çığ gibi büyüyüp gidiyordu.

told you so •sekai Donde viven las historias. Descúbrelo ahora