Kiss, Kiss and Kiss.

1.9K 85 1
                                    

Seok Jin

Kulağıma fısıldanan son sözlerle irkilmiştim. Nefes seslerimin duyulmaması adına nefesimi tuttum. Büyük ve kemikli el kapı kulpunu daha sıkı kavrayıp açtığında, görüş alanımdan çıktı. Nefesimi verip dışarı doğru bir adım attım. Ardından bir adım daha ve artık özgürlüğüme kavuşmuştum. İçerideki adam beni her ne kadar kabul etmek istemesem de kendine tutsak ediyordu. Elimi dudağıma attığımı fark ettiğimde hızlıca geri çekip soluklandım. Az önce öpüşmüş olduğum insan, hayatımın geri kalanını dört duvar arasında geçirmemi sağlayabilirdi. Sakin olmalı ve her şeyi baştan tasarlamalıydım. Namjoon'a aşık olamazdım, olmamalıydım. Çünkü eğer onu seversem başıma gelebilecekleri az çok tahmin ediyordum, fakat sorun şuydu ki; ben ona çoktan aşık olmuş, ve gemilerimi yakmıştım. Artık kalbim bir su baskınından ibaretti, ona olan sırılsıklam aşkımdan ötürü.

1 Saat Sonra ;

Yere düşen dosyaların hafif ama benim için büyük risk barındıran ses ile tedirginlikle etrafıma bakındım. Neyse ki kimse beni fark etmedi, ya da edecek kadar zamanı yoktu. Yere düşen siyah kapaklı dosyayı avuçlarım arasına aldığımda ağırlaşmış olduğunu fark ederek kaşlarımı çattım. Bu dosyayı Namjoon'a verdiğimde içerisinde sadece bir iki sayfa kağıt olduğuna yemin edebilirdim. Dosyayı burada unutması, ya da buranın güvenli olduğunu düşünüp bırakması benim işime gelmişti. Dosyanın siyah kapağını yavaşça açarken dosyayı masaya bıraktım. İlk sayfalar üzerinde hiç bir değişiklik yoktu. Sayfayı çevirirken içimde oluşan heyecan duygusu ile derin bir nefes verdim. Üvey kardeşimin soy ağacından, önceden Park fakat şuan Jeon Jimin olarak geçen kedi çocuğun nerede üretildiğine dair bilgilere kadar dayanan sayfaya bakıp sırıttım. İnce ve hafif pürüzlü kağıdı dosyadan çıkardım ve dedektifin odasında bulunan fotokopi makinesine doğru hızlı adımlarla ilerledim. Gerekli tuşlara basıp çalışmasını sağlarken kağıdı makineye yerleştirdim ve kopyalanması üzere onu yalnız bırakarak tekrar dosyanın başına döndüm, sayfayı tekrar çevirdiğimde bu sefer önüme bir Seoul haritası çıktı. Haritanın yeni olup olmadığını anlamak adına sayfanın arkasına baktığımda basım tarihi olarak bir kaç ay öncesini gösteriyordu, fakat elim harita üzerinde gezinirken parmağıma bulaşan kırmızı mürekkep ile hızla haritayı da dosyadan çıkardım. Namjoon karakoldan çıkalı yarım saat olmuştu fakat mürekkep henüz kurumamıştı. Aklımda canlanan iki gün önceki anıyla kaşlarımı çattım.

Story's Flashback.

"Yeni bir kırmızı kalem getirebilir misiniz?"

"Tabii ki Bay Namjoon, bir dakika bekleyin lütfen."

Elindeki kırmızı mürekkep iziyle polis memuru ile konuşan Namjoon'a baktım. Onu buradan attırmanın henüz bir yolunu bulamamıştım, işlerimi tersine çevirebilirdi. İçime kısa bir nefes çekip adımlarımı Namjoon'a çevirdim. Ağır adımlarla ona yaklaşırken burnuma dolan ferah kokuyla kısa süreliğine gözlerimi yumdum. Gözlerimi açtığımda doğrudan yeni açılmış gözlerime bakan bir Namjoon görmemle yutkundum. Karakolda olduğumuzu hatırlayıp hızlıca toparlandıktan sonra yüzüme bir gülümseme yerleştirdim.

"Bir sorun mu var dedektif?"

Elindeki kırmızı lekeyi işaret etti.

"Kırmızı kalemimin mürekkebi akıp duruyor şu elimin haline bir bak, tıpkı bir katilmiş gibi."

"katil" sözcüğünü kullanırken bakışlarını gözlerime çevirmiş, hafifçe kaşlarını çatmıştı. Sanki bir şeylerden emin olmaya çalışır gibi mimiklerimi izliyordu. Fakat bu numarayı yutmayacaktım. Sırıtarak gözlerine bakmayı sürdürdüm.

"Katiller sizi endişelendiriyor sanırım, isterseniz işi bırakabilirsiniz."

Alayla yüzüme baktığında ben de sırıtışımı hiç bozmadım.

"Katiller sizi endişelendirmez mi, bay Jin? Yerinizde olsam ben endişelenirdim."

Son cümlesini yanımdan geçerken kulağıma fısıldamış ve memurun getirdiği kalemi alıp içeri geçmişti.

Story's Flachback End.

Beynimin içinde dönüp duran anılarla derin bir nefes aldım. Yeni kalem almıştı ama neden kullanmamıştı? Hem mürekkep dağılmaya devam ediyordu ve bu da çıkmadan önce üzerinde bir kaç değişiklik yaptığını gösteriyordu. Masanın üzerinde bulunan kalemliğin içerisine baktığımda iki adet kırmızı kalem gördüm. Karıştırmış olmalıydı. Haritayı alıp cebime attığımda kopyalanmış kağıtlardan eskisini dosyaya geri bıraktım ve yenim kopyalanmış sıcak kağıdı alıp haritanın yanına cebime yerleştirdim. Sayfaları çevirmeye devam edeceğim sırada kapıda dedektifin sesini duymamla acele ile dosyayı kapattım ve camın yanından görünmemeye çalışarak dışarı baktım. Ofisimin önünde durmuş bir polis memuru ile konuşuyordu. Hızlı adımlarla içeriden çıktım ve sessizce güvenlik kayıtlarının bulunduğu odaya girdim. İçerideki polis memuruna bakıp kafamla dışarı çıkmasını işaret ettiğimde o da dediğimi ikiletmeyip kafasını salladı ve hızlıca dışarı çıktı. Masa sandalyesine oturup bugünün çekiliyor olduğu kamera kayıtlarına girdim. Hızlıca saate bakıp parmaklarımı seri bir biçimde klavye üzerinde gezdirdim. Kamera kayıtlarını bulduğumda köşedeki notlara baktım. Bu odada her odanın güvenlik kamerası kodu yazıyordu. Namjoon'un odasının, geçtiğim koridorun ve şuan bulunduğum odanın kameralarının kodlarını hızlıca gerekli yerlere girdim. Kamera kayıtlarının saatlik değil tam gün silindiğini gördüğümde parmaklarım benden istemsiz bir saat öncesinde Namjoon'un odasının kayıtlarını açtı. Kulağıma fısıldayışı dudaklarımızın birbirine değmesi ve içine çekildiğim öpücük. Tek elim dudaklarıma kaydığında kamera kayıtlarını sildim ve geriye yaslandım. Şimdilik bu kayıtları buradan silmiştim fakat aklımdan silemeyeceğime emindim. Düşüncelerimden arınmaya çalışarak odadan çıktım. Elimi cebimdeki haritaya attım ve üzerinde işaretlenmiş adrese baktım. Hızlıca karakoldan çıkıp herhangi bir taksiyi çevirmek adına beklemeye başladım. Rüzgar bedenimi delip geçerken derin bir nefesi içime çektim. Soğuktan hafif titreyen elimi cebime attım ve haritayı tekrar görüş alanıma yerleştirdim. Bu adres üvey kardeşime giden yol olmalıydı, ama o Amerika'ya gitmemiş miydi? Bu adres de neyin nesiydi şimdi? Belki de onu tanıyan birisi ya da başka bir şey, fakat her ne olursa olsun onu bulmalıydım, yaşamını ona zehir etmenin bir yolunu bulmalıydım. Onu polisin eline düşürmeliydim. Çünkü Jeon şerefsiz Jungkook bizlerin hayatını mahvetmişti, o büyük ve sikik yumruklarıyla. Ve şimdi onu yumruklama sırası bendeydi.

Sellaam, ben geldim. Uzun süredir bölüm atmıyorum farkındayım ama kitabı hiç ama hiç yazasım yok yani. Kitabı okuyan da kalmadı sanırım .d Ama şu son günlerde hiç dinlenemedim. Tunceli turuna falan çıktık o yüzden acayip yorgundum ama yazdım bir şeyler. Bence güzel oldu hem, hikâyenin akışı için de iyi oldu. Umarım sizler de beğenirsiniz. İyi günler dilerim hepinizee. Oy ve Yorum atmayı unutmayın, JiKook'la kalın!!

Venenum - Jikook - Catboy (M) ~tamamlandı~Where stories live. Discover now