[9 : Senden İstediğim Her Şey ]**
Hayatımın her anında paçasından tutmayı kıl payı kaçırdığım şanslarım oldu, yakalayamadığım için pişman olduğum ama elimden kaçtıktan sonra bir daha dönüşü olmadığını bildiğimden dingin bir sakinlikle kabullendiğim fırsatlarım. Belki farklı kapılardan geçmeyi tercih ettiğim için daha iyi binlercesini gözümün ucuyla bile göremediğim güzelliklerim oldu fakat Jungkook'un doğum gününden bir gün sonra; zihnimin perdelerini ağır ağır açsam bile ellerimin dolu olduğunu biliyordum. Bu sefer kaçırmamıştım. Avuçlarımın arasından kayıp gitmesine izin vermeyecek kadar sıkı tuttuğum şansım yüzünden parmak boğumlarım bembeyazdı. Sorun değildi, öyle olmasını dilerdim belki ama hayır, diye düşünüyordum gözlerim hala uyumakta olan Jungkook'un yüzünde dolanırken. Unutmayı dilediğim hiçbir şey yoktu, uykuya dalarken onu öptüğümün bilinceydim. Dudaklarının tadını biliyordum, dilinin dilimle girdiği amansız tatlı savaşı tatmıştım bir kere, soluduğu nefesi en yakınından ciğerlerime çekmiştim ve hayır, hayır, elimden kaçsa bile dingin bir sakinlikle kabullenemezdim bunu.
Giriş kapısından bir kere içeri adım attığım an geriye hiçbir seçenek kalmamıştı ki. Kaçmaya uğraştığım her ne varsa olduğum yerde durup bana getirecekleri her şeyi kabullenmiştim.
Dakikalar sonra, evdeki tıkırtılar artıp da Jungkook yavaşça gözlerini açarken, "günaydın," diye fısıldadım. "Sanırım herkes uyandı."
Uzun kirpiklerini ağırca kırparak bana doğru attığı anlamsız bakışlarla farkında olmadığım gülümsemem daha da büyüdü. "Ama sen pek de uyanabilecekmiş gibi gözükmüyorsun," dediğimde hırıltılı sesiyle anlamsız birkaç mırıltı bırakıp kendini bana yaslamıştı. Çenesi saçlarıma değerken bacağının birini benimkilerin üstüne boştaki elini de belime sardığı sırada, "biraz daha uyuyalım," dediğini duydum. "çok uykum var."
Dudaklarım belli belirsiz boynuna değiyordu.
"Öğlen oldu bile Jungkook."
"Olursa olsun bize ne?"
"Annenler gelmeden evdeki dağınıklığı toplamamız gerektiğini sanıyordum," dediğimde ilk önce uykusunu açmamam hakkında mızmızlanmış sonra çenesini saçlarımı sürüp belimi biraz daha sıkarken, "annemlerin gelmesine daha çok var ki," dedi. "hem evimin orasına burasına kusanlar varken temizliği ben yapmayacağım herhalde."
"İyi, biraz daha uyu o zaman."
"Uyuyalım. Sen de uyu benimle birlikte."
Ağır nefesleri odada benim nefesime karışırken hatırlamıyor, dedim. Belki de hatırlıyor. Belki sadece henüz aklı o kadar berrak değil. Belkiler ardı ardına sırtıma tırnak izlerini bırakırken derin bir soluğu boynuna bırakmama engel olamadım ve hemen sonrasında da Jungkook'un hırıltılı sesini işittim. "neden uyumuyorsun?"
"Sen neden uyumuyorsun?"
"Konuştuğumuz için uykum açıldı aslında ama henüz yataktan kalkmaya hazır değilim. Hem uyandığımızı belli etmezsek bizi rahatsız etmezler." dediğinde güldüm, " inanıyor musun buna gerçekten? Birazdan birisi odaya dalacak."
Biraz aşağı kayıp geri çekildiğinde yüz yüze geldik. Yastıkla olan savaşını kaybeden dalgalı saçları sabahın bu saatlerinde bir miktar daha hırçın gözüküyordu. Gözleri biraz daha şiş, dudakları biraz daha- siktir, uyumadan önce dakikalarca öptüğüm dudakları biraz daha şiş gözüküyordu ve bunun sadece uykudan yeni kalkmış olmasıyla değil de onları tadarak geçirdiğim uzun dakikalar nedeniyle olması yüzüme sert bir yumruk gibi indi. Yanaklarımı karıncalandıran sıcaklığı umursamamaya çalışarak, "eh, en azından şansımızı deneyelim," demesini dinledim. "Biri bizim yokluğumuzu fark edene kadar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sidereal • jikook
FanfictionŞansın kapısını çalacağı günü bekleyip durdu fakat kapısını çalan tek şey Jeon Jungkook ve elinde kendi bahçelerinden kopardığına emin olduğu kırık papatyalarıydı. jeon jungkook x park jimin