ZAMAN //

3.8K 187 9
                                    

    Gözlerimi zorla aralayıp arabanın cılız ışığı altında yüzü gölgelenen Barış'a baktım. Saçları dağılmıştı, yüzünde hiç olmadığı kadar yorgun bir ifade gizliydi. Üzerimdeki elbise ıslaktı, buraya nasıl geldiğimi bile hatırlamıyordum. Son hatırladığım, soğuk su nedeniyle uyuşmuş bedenimin Barış'ın kolları arasında kendini özgür bırakmasıydı. Bakışlarının benimle buluştuğunu hissettiğimde gözlerimi hızla kapattım. Zorla da olsa doğruldum, henüz yeni uyanıyormuşçasına bir ifadeyi yüzüme yerleştirip ona baktım. Hiçbir tepki vermeden yola bakmaya devam etti. Böyle zamanlardan nefret ediyordum, ona umut veren sözler mi söylemem gerekiyordu? Ya da teşekkür etmem? Yüzümü ellerimle kapatıp birkaç saniye bekledim. Sonrasında camdan bakarak nerde olduğumuzu anlamaya çalıştım. Ağaçlardan ve ara sıra görüş alanına giren denizden başka bir şey yoktu. Gün batımı yaklaşmıştı. Başımı cama yaslayıp izlemeye başladım. Kulaklarımı dolduracak bir melodiye ihtiyaç duydum ama zihnimdeki kelimeler beni yeterince yormuştu. Üşüyordum, bacaklarımı kendime doğru çekmeye çalıştım, gözlerimi kapatıp bir an önce eve gidebilmeyi umdum.

Arabanın ön kapısının açılma sesiyle gözlerimi araladım, çevreye baktığımda nerede olduğumuzu anladım. Evime getirmişti. Vücuduma çöken ağırlığın etkisiyle kendimi çok güçsüz hissediyordum. Günlerce uyumam gerekiyordu herhalde kendime gelebilmem için. Kendimi zorlayarak kapıyı açtım. Dışarı adım atmam ile başımın döndüğünü hissettim. Henüz kapatmadığım kapıdan destek alarak ayakta kalmaya çalıştım. Gözlerimi kapatıp dengemi sağlamaya çalıştığımda Barış'ın kollarını belimde hissettim. ''Kendini bir defa olsun bana bıraksan?'' dedi kinayeli bir tavırla. ''Çok inatçısın.'' Kendimi boşlukta gibi hissediyordum, dikkatimi toplayamıyordum.

Beni kucağına almak için bacaklarımı tutmak istediğinde ona engel olmayı başardım hiç değilse. Bu kadar yolu yalnız yürüyebilirdim herhalde. Yine de omzundan destek alarak yürümeye devam ettim. Apartman kapısından girişimizi ya da asansöre bindiğimiz anları algılayamayacak durumdaydım. Altıncı kata geldiğimizde çantamdan zorlukla da olsa bulduğum anahtarı ona uzattım. O kapıyı açtığında ben başımı kapının pervazına yaslamış yorgun gözlerle ona bakıyordum. ''Bu defa benim dediğim olacak, prenses.'' dediğinde ayaklarım yerden kesildi. Kollarımı boynuna sardığımda yüzümü göğsüne yaslayıp o harika kokusunu içime çektim. Eğer bir gün her şeyi unutmam söz konusu olacaksa, bu kokuyu unutamayacağım kesin bir şeydi. Yüzüne baktığımda bana soğukkanlılıkla bakan mavi gözlerle karşılaştım. Yardıma muhtaç bir çocuk gibi kalmaktan nefret ediyordum. Kapıdan içeri girdiğinde gözlerimi kapattım, duyduğum tek şey koridorda yankılanan ayak sesleriydi. Beni koridorun sonundaki odama getirip usulca yatağa bıraktığında onun gözünde nasıl göründüğümü merak ettim. Beni sürekli başına dert açan biri olarak gördüğüne emindim. Başka kızlarla beraber olabilirdi, şuan burda benimle ilgilenmek yerine dışarda hayatını yaşayan kızlardan birinin yanında olabilirdi.

Bedenim yatağın yumuşaklığıyla buluştuğunda en çok ihtiyacım olan şeyin bu olduğunu anladım, saatlerce uyumaya ihtiyacım vardı. Beni yatağa bıraktıktan sonra kollarını bedenimden çekti ancak geri çekilmek yerine daha fazla yaklaştı. Sıcak nefesi soğuk tenime döküldüğünde asla ismini bilemeyeceğim o duygu tekrar bedenimi esir aldı. Bunu nasıl yaptığını asla anlayamayacaktım. Kendi varlığımı dahi unutmama sebep oluyordu. Sadece onun için yaşamak istiyordum.

Telefonun sesi odada yankılanırken sinirle aldığı nefesi bıraktı. Gözlerini kısarak ekrana baktı. Bir şey söylemeye gerek duymadan odadan çıktığında arayan kişiye minnettar kalacağımı düşündüm. O bana bu kadar yakınken nefes almam bile mucizeydi.

Üzerimdeki ıslak elbise bedenime yapışmıştı, bu elbiseden kurtulup duşa girmek istiyordum. Gardrobun karşısına geçip elbiseyi çıkardım. Küçük boy aynasında bedenime baktım. Bacağımdaki küçük yara izi beyaz tenimde kendini belli ediyordu. Vücudumdaki hiçbir yara öyle çabuk iyleşmezdi. Basit bir tişört ile şort çıkarıp üzerime geçirdim. Kapının hızla açılmasıyla bağırdım. Bağırmamı gerektirecek bir durum yoktu ama onun bu telaşlı halini görmek hoşuma gidiyordu. "Çık!" diye bağırdığımda bakışlarını yere çevirip hızla kapıyı kapattı. Öyle komik bir durumdaydı ki benim giyinmiş olduğumu bile görmemişti. Tüm gün boyunca ilk kez bu yaptığına gülümsedim. Kapının ardından gelen ses kahkaha atmama sebep oldu. "Özür dilerim!" Kahkaha sesini duyunca anlamsız bakışlarla kapıyı araladı. Gardrobun karşısında gayet normal bir şekilde öylece ona bakıyordum, gülümsememi saklamaya gerek bile duymadan. ''Sana vereceğim cezalara bir yenisi eklendi.'' diyip çalışma masasının yanındaki sandalyeye oturdu. ''Çok beklersin.'' diyip yatak odasına geçtim. Babamın tişörtlerinden birini alıp döndüm. Kapıdan girmem ile tişörtü ona atmam bir oldu. Kucağına düşen tişört ile anlamsızca suratıma baktı. ''Bir de hasta olmanla uğraşamam o ıslak tişörtle kalamazsın.'' dedim. Gülerek başını salladı. ''Çok düşüncelisin, sağ ol.'' Hiç çekinmeden tişörtü olduğu yerde çıkartmak istedi. ''Napıyorsun sen ya?'' dedim hiç düşünmeden. ''Ne garip kızsın sen ya?'' dedi alaylı bir gülüş eşliğinde. ''Evet canım, öyleyim.'' diyip odadan çıktım.

'UMUTSUZ ZİHİNLERDE SONSUZ GÜNIŞIĞI'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin