YAĞMUR KOKUSU //

2.6K 76 5
                                    

Kitaplar... Mucizevi varlıklar, seni var ederken yıllar sonrasına taşıyabilir kendisini. Yıllar öncesinde yaşamış, belki farklı dili konuştuğun, farklı bir ülkeye, hatta farklı bir dünyaya ait bir yazarın yazdıklarını hissedebilmek nasıl sağlanırdı ki başka türlü? Yıllar öncesinden gelen bir ruha kitap sayfalarında dokunabilmek, değeri ölçülebilir mi? Kelimelerin hapsettiği ruhu avuçlarına alıp, sözcüklerle hayal edebilmen. Düşünsene; dünyada böyle bir şeye daha imkan yaratabilen ne var ki?

Tozlu bir raftan düşen kapağı, sayfaları eskimiş; kelimelerin sadece mısralara tutunabilmesiyle hayatta kalan bir kitap. Düştüğü zeminde havaya kalkan toz bulutu ardından, kulakları dolduran yankısı. Yazarının kelimeleri özenle seçmesi gibi aldığın her nefes. Binlerce kelimeyi kağıda dökerken, hepsini anlatabileceğine inandığı bir başlık bulamaması gibi her gece uykuya dalman. Her uyandığın gün yeni bir cümle, her nefesin o cümleye konulmuş bir nokta. Basit bir kitap değil mi? Ne kadar anlatılırsa değerini hakkıyla verdiğine emin olursun ki? Bir kitap, kaç farklı hayat sunabilir sana? Veya kaç farklı hayatı birleştirebilir ki kuytu bir noktada?

Kapağına dokunmak yetmez, her sayfayı hissedeceksin. Her kelime için mürekkebe bulaşan parmakların sana dokunduğunu hissedeceksin. Ancak böyle sarılabilirsin asla var olmayacak bir karaktere. Sadece böyle hissedebilirsin yazarın yaşamın gerisinde kalan nefesini.

Genç kız tuttuğu kitap sayfasına daha önce kaç defa dokunduğunu dahi hatırlayamadı. O son sayfadaki yazıların beyaz kağıda bıraktığı izleri kaç defa ruhuna taşıdığını bile unutmuştu. Aldığı nefesin dudaklarındaki titreme ile ciğerlerine ulaşmadığını düşündü bir an için. Korkuyla elini geri çekerken kitabın arka kapağı sessiz ortamda gürültü sayılabilecek bir ses ile kapandı. Son sayfa yerindeydi.

Kız korkuyla birkaç adım geriledi. Ne yapacağını, ne hissedeceğini bilememenin korkusuydu bu. Genç adam siyah gözlerini kızın üzerinden ayırmadan ayağa kalktı. Metal sandalyenin sürtünmenin etkisiyle zeminde yarattığı tiz ses kızın gerçek dünyaya dönebilmesi için bir uyarı niteliğinde idi. Genç adamın durumu da farklı sayılmazdı. Düşündüklerini söyleme niyetindeydi sadece, karşı tarafta uyandıracağı etkiyi tahmin dahi etmeden.

Derin bir nefes alarak sesini bastırmaya çalıştı. Bulunduğu ortam bunu gerektirdiği içindi bu sadece. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" dedi dişlerini sıkarken. Sesi kızın kulaklarına ulaştığında cevap gecikmedi. "Asıl sen..." dedi. Sonra hesap sormaktan vazgeçip geçemeyeceğini düşündü. Artık çok geçti. "O kitabı nasıl..?!"  Sözlerini tek nefeste söyleyecekken adam sözünü kesti. "Benim işlerime burnunu sokmaktan vazgeç." diyerek masadaki eşyalarını hızla toplayıp uzaklaşmaya çalıştı ordan. Henüz birkaç adım atmıştı ama genç kızın susmak gibi bir niyeti yoktu. "Andrea'nın, Vincent'e bıraktığı son sözler bu kadar mı önemsiz?!"

Adam birkaç saniye için duraksamayı aklından geçirse de hızla çıktı kantinin büyük kapısından. Uzun koridora yönelip merdivenlerden hızla çıktı. Dışarı çıktığında soğuk rüzgarı hissetti teninde. Omzunun biraz gerisinde biten saçlarının arasından geçen rüzgarı tüm hücrelerinde hissederken ayrıldı ordan. Ellerinin arasında tuttuğu kitabı hissetti son kez. Zihnine kazınan iki ismi, kendi el yazısıyla ilk sayfaya kazıdığı iki ismi başka birisinin sesinden duymak onu şaşırtmıştı. Kimsenin bilmemesini dilerdi bunu. Geçmişte kalan bu kitabı başka kimsenin kirletmemesini isterdi. Çünkü artık inanmıyordu, gerçekten bu sayfaların hakettiği ellerle tutulacağına. Ve son sözler konusu; sondan nefret ederdi. Onun için bir son hiçbir kelime ile ifade edilemezdi. Kızın söylediği cümle zihninde yankı bulurken adımları yavaşladı. Bir terkedilişin hiçbir kelime ile özrü sağlanamazdı.

'UMUTSUZ ZİHİNLERDE SONSUZ GÜNIŞIĞI'Where stories live. Discover now