10. bölüm

1.9K 178 80
                                    

Magnus sabahtan beri parti için hazırlık yapıyordu. Misafirler gelmeye başladığı zaman kesinlikle ortalıkta dolaşmamı istemiyordu.

Bu yüzden kendimi odama kapadım ve bütün gün kitap okudum.

Okuduğum kitabı bitirmeme birkaç sayfa kalmışken Magnus odama gelmişti.

"Bana bak ucube, birkaç dakika içinde insanlar gelmeye başlayacaklar. Sakın odadan çıkma."

"Çıkmam merak etme."

"Ben işimi sağlama almak istiyorum, kapını kilitleyeceğim ve kapının önünde koruma gezecek. Arada ona ses verirsin."

"Emredersiniz Bay Bane." Dedim dalga geçercesine konuşarak.

"Ve büyük ihtimalle geceyi birisiyle geçiririm, sabaha kadar odanda kal. Gelip sana çıkabilirsin diyene kadar çıkayım deme."

Başımı tamam dercesine salladığım zaman içimden gelen düşünce ile gülümsemiştim.

"Komik olan ne?"

"Hiçbir şey. Sadece... dokunmadığın birisini nasıl seversin diye sormuştun ya. Sen dokunduğun herkesi çok mu seviyorsun? Demek ki dokunmak ve sevmek eş vakitli şeyler değillermiş. Dokunduğun birisini sevmek zorunda değilsen, sevdiğin birisine dokunmak zorunda da değilsin."

"Zaten bence, aşk anlamındaki sevgi gerçek değil. Tamamen birisini cinsel olarak fazlaca istemekle alakalı. Hiçkimseyi de o kadar istemedim şu ana dek. İstemiş olsam da hevesimi alınca bir kenara attım hep."

"Ve bu odadaki iyi karakter sensin ve kötü karakter benim öyle mi? Aşkı dokunmak sanan birisi ile konuşmam bile saçmalık. Aşka dokunamazsın, sadece onu hissedebilirsin. Cinsel anlamda istemek ikinci planda kalır. İstersin elbet, hatta normal bir insanı istediğinden 10 kat fazla istersin. Çünkü aşkın tutkusu her şeyden fazla etkiler seni. Öyle bir durumda hem bedenin hem de ruhun sevişir. Sevgi açlığını ona dokunarak giderirsin. İçinde fırtınalar kopar ama sönmez. Bunu yaşadığın zaman aşık olursun."

"Bunları yaşadın yani sen öyle mi?"

"Platonik olarak yaşadım. Ben de isterdim ona dokunmayı, onu hissetmeyi ama bu mümkün değildi. Ben de kalbine dokunursam her şey güzel olur sandım ama yanılmışım."

"Kalbe dokunmak kadar saçma bir şey yok çünkü. Çoğu insan kalpsiz, onlardan birisi de benim."

Hiçbir şey demeden ona baktığımda histerik bir şekilde gülümsedi.

"Bana aşık olan bir kız vardı üniversitede. Çok insancıldı. Yani  cidden, fazla masumdu. Kıza sürekli onu ne kadar üzeceğimi anlattım ama beni sevmeye devam etti. En sonunda vazgeçsin diye aklıma bir plan geldi. Bir kız arkadaşı vardı ve kız bayağı sürtüktü. Kız beni ara ara denerdi ama yanaşmazdım. Sonunda bir gün parti verdim ve iki kızı da davet ettim. Hepimiz içtik ama benim kafam gitmemişti. Kız benden soğusun  diye kızın arkadaşı ile parti günü yattım ve kızın bizi görmesini sağladım. Kötü bir travmaydı onun için. Ama sonuç olarak benden vazgeçmişti. Benim için aşk kavramı bu kadar basit işte, birkaç hata yaparsın ve o kişi senden ebediyen soğur."

"Senin yaptığın hata değil resmen yavşaklık." Dediğimde gülmüştü.

"Evet öyleydi ama sonuç olarak işe yaramıştı."

"Kıza şans vermeyi hiç düşünmedin mi?"

"Aslında düşündüm, taa ki bekaret yüzüğü taktığını görene kadar."

(Bekaret yüzüğü Hristiyanlarda takılan bir yüzük. Birileri ile ilişkiye girmeyeceğin üzerine kilisede yemin edersin ve yüzüğü takarsın. Yani buna benzer bir şey işte ahmskss)

"Bu kadar kalın kafalı olmak seni yormuyor mu?"

"Hayır, aslında bir nevi hayat felsefem haline geldi bu. Beni yoran şeyleri hayatımdan uzaklaştırıp beni mutlu eden şeylerle olmayı tercih ediyorum. Seks beni mutlu ediyor. Ama aşk? Aşkın beni mutlu edeceğini sanmıyorum. Aşk sorundan başka bir şey getirmiyor."

Bir süre ona cevap vermemiştim. Kendince haklı gelmişti.

"Belki de aşkın büyüsüne kapılmaktan korkuyorsundur."

"Benim bir şeyden korktuğum filan yok, yalnızca böyle gereksiz şeylere ayıracak vaktimin olduğunu sanmıyorum. Her neyse, seni insan yerine koyup seninle sohbet ettiğim için kendimi cidden tebrik ediyorum ama sohbet edilebilecek birisi olduğunu gördüm. Değişik bir tecrübe oldu benim için."

"Sohbet etmek istersen her zaman buradayım." Dedim biraz alayla. Laf sokmasını beklerken o sadece gülmekle yetinmişti.

"Şimdi aşağıya inmem lazım, kapıyı kilitleyeceğim. Eğer bir şey istersen koruma seni kontrole geldiğinde ona söylersin. Sessiz ol, kitabını okumaya devam et. Başka bir şey yapma."

"Tamamdır, merak etme kimse varlığımdan haberdar olmayacak."

"Aferin sana." Dedikten sonra kapıda duran anahtarı aldı. "Acıkırsan ya da susarsan söylersin."

Başımı tamam anlamında salladığımda kapıdan çıkmıştı. Sonrasında kapıyı kilitledi. Ben de bitmek üzere olan kitabımı elime aldım.

Az önce onunla güzel bir sohbet içine girmiştik ve şu an cidden mutlu hissediyordum.

...

This Fire Inside Me Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin