25 • End

2K 160 144
                                    

Harry

Kafayı yiyecektim.

Yemin ederim ki çıldırmak üzereydim. Koltuğumda oturmuş yarım saattir Elise'in ekrandaki son görüntüsüne bakıp bir bok anlamaya çalışıyordum ama bu o kadar zordu ki.

Birden bire bütün dünyam başıma yıkılmıştı.

Bu benim dünyam bile değildi ki. Ne yapacaktım? Hangisini seçecektim? Ya da ortada seçim yapmayı gerektirecek bir şey var mıydı? Demek istediğim, üç yılım, emeklerim, Jim'in yardımları ve emekleri hepsini çöpe mi atacaktım?

Öte yandan o vardı. Elise, ya da Jane. Şimdi anlıyordum. Şimdi neden ona her Jane diyişimde baştan aşağı ürperdiğini anlıyordum. Şimdi paylaştığımız dövmenin hikayesini biliyordum. Şimdi aslında yıllar boyunca kim olduğumu, Elise'e olan çekimimi anlıyordum.

Hastane odasında yarı baygınken Gemma'nın kimi aradığını biliyordum.

Hayatımda nasıl bu kadar kolay bir şekilde kocaman bir yer edindiğini anlıyordum. Bu yeni bir şey değildi, bu yeri ona ben vermiştim ama hatırlamıyordum.

Öpüşmemizi ve ne kadar doğru hissettirdiğini düşündüm. Aklıma Elise'in göz yaşları geldi. Şimdi neden ağladığını biliyordum.

İmgeleri yerine oturtabiliyordum. Hepsi yaşadığımız şeylerdi. Anılarımız.

Uzanıp koliyi kucağıma aldım. İçindeki eşyalara tekrar baktım. Defteri kurcaladım. İçinde her şey vardı. Şiirler, şarkı sözleri, günlük olarak kullanılmış sayfalar, bir alış veriş listesi, bazı sayfalarda Elise ve benim oldukça samimi şipşak fotoğraflarımız. Bunlar kaybettiklerimdi, unuttuklarım...

Daha fazla dayanamayıp defteri kolinin içine geri koydum ve koliyi de kucağımdan indirdim. Telefonumu çıkartıp ekranını açtım. Parmaklarım benden bağımsız bir şekilde bir numara tuşladı ve aradı. Şu an saat umrumda değildi.

Telaş ve gerginlik, hatta biraz heyecanla karşı tarafın açmasını bekledim. Aradığım ev telefonuydu dolayısıyla adım görünmeyecekti.

"Alo?" Diyen sesi duyduğumda bütün vücudum titredi. "Siz kimsiniz?"

"Ben..." Dudaklarımdan bir fısıltı döküldü. Konuşamadım. Dudaklarımı aralıyordum ama aralarından doğru düzgün kelimeler çıkartmak çok zordu.

"Sesinizi alamıyorum, kimi aramıştınız?"

"Gemma." Diyebildim sonunda. Elise'in anlattıklarıyla, zihnime yerleştirdiğim sahte gerçekler bir buğu gibi yok olmuştu. Artık orada canımdan çok sevdiğim annem ve ablam vardı.

Saçma bir film karakterinin dağılmış ailesinin izleri değil.

"H-Harry?" Kekeledi. "Sen misin? Aman tanrım! Aman tanrım! Sen misin? İnanamıyorum."

"Seni özledim." Diyebildim cevap olarak. "Annemi de özledim. O da yanında mı?"

"Harry sen..."

"Evet," Diye soludum. "Şey tam olarak değil, her şeyi hatırlamıyorum ama biliyorum. Özür dilerim Gems, çok özür dilerim."

"Şşh, özür dileme," Derken ağladığını fark ettim. Ben de ağlıyordum. "Annem mutfakta, muhtemelen hatırlamıyorsundur ama uyuyamayınca ılık süt içer," Hafifçe güldü. "Bize de içirir tabi, hemen çağırmamı ister misin?"

"Lütfen," Yalvarırcasına konuştuğumda Gemma'nın anneme seslendiğini duydum. Annem. O ne olduğunu sorarak telefonun başına gelirken Gemma'nın sık nefeslerini duyabiliyordum.

The Love Song | H.SWhere stories live. Discover now