İslâmiyet,İnsaniyette Te'min-iMüsalemet Ve İ'lâ-yıKelimetullah İçin Cihad İster

11 1 0
                                    

İslâmiyet, İnsaniyette Te'min-i Müsalemet Ve İ'lâ-yı Kelimetullah İçin Cihad İster.

Cihad Mertebe-i Şehâdetin Nerdibanıdır
  

Â

lem-i İslâm cihadı, zamanen iki yüz senelik, mekânen ikiyüz günlük, tedafüî bir harb ve darb cephesi daima var idi.
  
En son siper ise, bu yeni senedir, hem Eskişehirdi.

Zalim kafirin, en son taarruzu da, bu cephede de hemen kırıldı.
 
Bu harb, başka harbe benzemez.

Şu küçücük cephede, muvakkat galebesi; hakikî gaddar hasma, zaferi temin etmez, boşa gider inadı.
  
Şarkta onun hayatı; şu İslâm kuvvetinin, imha-i mevtindendir.

Kuvvetimiz hayatı; ona müthiş bir mevttir, zulüm etmez temadi.
 
  İslam kuvveti ise; nasıl ki dayanmışsa, dayansa nerede olsa, gaddar hasmın hayatı, şarkta elbette söner.

Baki kalır ramadı.  

İkiyüz günlük, vasi' bir cephede, hem de yedi noktada, hasım manen mağlubdur.

Yalnız Anadolu, cephesinde muvakkat, biraz ileri gitti.

   Sebebiyse aldandık; infiradî siyaseti, bilmeyerek takındık.

                    ﺍِﺻْﺒِﺮُﻭﺍ ﻭَ ﺻَﺎﺑِﺮُﻭﺍ ﻭَ ﺭَﺍﺑِﻄُﻮﺍ   

  
Fermanına mü'minane imtisal etsek, gelir Allah'ın va'di.
  
Âlem-i İslâmın, hak ve hürriyetinin, istirdadı için, biiznillahi Teâlâ, tedâfü'den taarruza geçiyor.

Belki çok yerlerde de geçti.
  
İnönü'nün iki zaferi, zâhiren ger küçüktü; batınen pek büyüktü.

Nasıl ki devletlerin, haysiyet ve şevketi, kuvvet ile inadı,
 
bir mizanla tartılır.

Drahm ve Mark gibi, mizanü'l-iktisatla, derecesi bilinir.

  Öyle de: Milletlerin, izzetinin imadı,

   hem de tarz-ı hayatı, bir mizanla tartılır.

Mizan tarz-ı nazardır, bakmak barometredir...

Mecruh, mazlum adamın me'yusane feryadı,
  
fakirane nazarı, zilletine mizandır.

Fakat ümidkârâne, müntakimvârî nazar, izzetine mikyastır.

Yeni sene cephe idi, Eskişehir bir siperdi.
 
  İnönü zaferi olmadan, her müslim-i mazlumun, kâfir olan hasmını, mütecebbir bir zâlim, mevkiinde görürdü.

Aşağıdan yukarı cihetine bakardı,
 
  yüksekte tanıyordu.

Zaferden sonra gördü.

Birer hain alçak derekesinde görür, habaset çamurunda, çabalar da batardı.
  
O mizan-ı nazarı, derecatı kuyudan minareye çıkmıştır.

İntibah-ı İslâmî, izzet ve intikamla, ayak üstüne kalktı.

   Ey Alem-i İslâmî!

Dinle âyet ne der; ediyor işâreti ki: "Havf-ı mevt, mevt getirir, hırs-ı hayat zilleti." Bizde lezzetsiz zillet oldu.
  
Tavuğa bir dikkat et; piliçleri yanında, camuş tecavüz etse, o şefkat-ı cinsiye, verdiği cesaretle, hem verdiği inadı;
  
kaplan gibi camuşa, birbenbire saldırır.

Keçiye et bir nazar; vaktâ kalırsa muztar, o sivri boynuzu ile, kurdun karnını delerdi.  

  Iztırarî şecâat, mukavemetsuz olur.

Demek şefkat-ı cinsiyede, müdhiş cesaret vardır.

Iztırarı vaktinde, vaktâ ki ümid kalmadı;

   hârika hem de fıtrî bir şecaat vardır.

  Bunlar ile beraber, mahiyet-i imanda, öyle şehamet vardır; mevti hayat bilirdi.

  Dünyayı cennet eder, şehâdet devletidir.

İzzet-i İslâmiyet, tabiatında vardır; âlempesend şecâat, hayatı her dem satardı.
  
Firdevse gözü diker.

Elhâsıl bu dört nokta, İslâmî uhuvvetin, intibahı vaktinde, elbette mucizeler, izhar edebilirdi.
  
Hakkı himaye eder, intikam alabilir.

Eğer desen: "Şimdi ise, harbe kuvvet kalmadı, telefiyat çok oldu.
  
Baştaki adamların, niyetleri şüpheli?" Ben de derim: "Muztarız; harb gelir çekmiyoruz.

  Şehid de bir velidir; cihadımız eskide, farz-ı kifaye idi.

   Şimdi farz-ı ayn olmuş, belki muzaaf bir farz, Hac ve Zekatta gibi, cihaddaki niyetin, tasarrufu pek az idi.
  
Hatta adem-i niyet de, niyet hükmünde olur.

Zîrâ asıl hâkimdir.

Demek niyetin zıddı, kat'an sübut bulmazsa, intac eder cihadı;
  
  hakikî bir şehâdet.

Zîrâ vücûb tezauf etse, taayyün eder.

  İhtiyarî niyetin, tesiri de azalır, olmaz fiilin mesnedi.
 
  Şu günahkâr millette, birdenbire onbinler, velî olan şehidler, etse inkişaf zuhûr; az mükâfat değildir, küçük ihsan değildi."
 
   Ger desen: "Tehlikedir, tehlikeye atılmaz." Derim: "Tehlike odur; ondan biri olmazsa, necatın ihtimali.

Halbuki değil biri, belki de yedi,
 
  İhtimal-i zafer ihtimali." Eğer desen: "Evvelde, bilirdik ki olmazdı; bilerek bizi attı, bazılar bu belaya?" Ben derim: "Nasıl oldu,
 
  Ki harbin nihayeti, nazarî kalmış idi; harbdeki dâhilerin, nazarında saklandı, dört sene meçhul kaldı.
  
Siz gibi acemiler, bedaheten bildiniz?

Sakın o fikir, dediğiniz tasavvur, bir arzu olmasın." El-iyazubillah!

O öyle olamazdı.
 
  Şahısperest bir muhteris, bir garaz-ı şahsî ile, arzu-yu nefsanî bir fikir zannediyor, sûretini giydirir.

Ger desen: "Hata bizdendi,    Medenî olmalıyız?" Ben de derim: "Hatamız, hata-i hasmın aksidir.

Gölge ile uğraşmak, asıl hasmın hücumu, hem dahi temerrüdü,
 
Onunla teshil olur." Hem de nasıl halettir; pis bir çamura düşen, kendini aldatıyor, nefsini iğfal eder; güya çamur değildi.
 
Misk ü anber diyerek, yüzüne hem gözüne, bulaştırır sürüyor.

Cisme hayat verdim diye, vicdan ve ruh öldürülmez.

  Eyvah ki öldürüldü.
  
Yahu hakperest, hakikatbin ol!

Hakikatbin göz, keskindir hiç aldanmaz.

Hakperest bir kalb, yüksektir hiç aldatmaz.

Şeriattır mizanı, Kur'an'dır müstenedi.
 
  Cazibe-i umumî gibi; sırr-ı teavün, bir düstur-u fıtrattır, hatta cemâda girmiş, kubbedeki taşlara, başlarıyla dururdu,

  Eğer nazar edersen; usta elinden çıksa, bir taş başını eğer, kardeşinin başına, huzu' ile sarılır, başı başa verirdi;
 
  Tâ aşağı düşmesin.

Ey taş yürekli arkadaş!

Taştan daha taş oldun, taşlar başına yağar, tavşan gibi kaçarsın, bin taş başına değdi.

Risale-i Nur'dan Hakikat Çekirdekleri Ve Çiçekleri..!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin