part I

4K 146 184
                                    

Uyarı: Öykü Kraliçe Victoria döneminde geçmektedir ve cinsellik içerir.
⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀
⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀
×××
⠀⠀⠀⠀⠀
⠀⠀⠀⠀⠀
27 Mart 1862, Perşembe
⠀⠀⠀⠀⠀⠀
⠀⠀⠀⠀
"Burada ne yapıyorsun?"

Çatık kaşlarıyla kırışan alnından huzursuzluğunu belirgin bir şekilde yüzüne yansıtmış adam, oturduğu koltuktan kalkmaya tenezzül etmedi. Elinde bir kadeh yıllanmış şarap tutuyor, gözleriyle karşısında duran adamı süzüyordu. O, zenginliği ve kibarlığıyla ünlü saygın bir beyefendiydi, ahbaplık ettiği insanlara pozitif etkilerde bulunurdu. Karşısındaki adam ise tıpkı kendisi gibi popülerdi fakat ondan çok farklıydı. Sosyalleşme konusunda başarılı olduğu söylenemezdi, insanlara kaba davranır, yemek davetlerini sıkça reddeder ve bir hayli gizemli davranırdı. İnsanlar, onun vaktini ne ile geçirdiğini, hangi işle meşgul olduğunu ya da hangi soydan geldiğini bilmiyorlardı. Bu durumda o, akıllarda birçok soru yaratan, dönemin her şeyi kurcalamaktan zevk alan meraklı toplumu için nadide bir parçaydı.

"Buradan geçiyordum."

Saçları kırmızının en koyu tonlarına sahip olan, başındaki uzun şapkasını çıkardı. Koltuğunda oturan adama doğru ilerlerken yüzünde arsız bir gülümseme belirmişti. Onun karşısındaki bir diğer koltuğa yerleşti, siyah camların ardındaki sarı gözleri evdeki altın varaklı mobilyalar ve tablolar üzerinde geziniyordu. Yılan başlı bastonunu ve şapkasını koltuğun kenarına bıraktı, arkasına yaslanarak kırışan uzun siyah takımını düzeltti. Aziraphale onu seyrediyordu, adamdan yayılan yoğun alkol kokusunu alabiliyor, sarhoş iblisin sözlerinin doğruluğunu tartıyordu.

"Evime gelmiş olman büyük ihmalkârlık, Crowley. Eğer Yukarı'dakiler bunu öğrenirse..."

"Kimsenin kontrol ettiği yok, Melek. Bunu sen de biliyorsun, senin endişelendiğin tek şey Soho'daki itibarın." Crowley yüzünü buruşturdu.

Aziraphale biliyordu ki Cennet'tekiler onun bir iblisle işbirliği içinde olduğunu öğrenseler korkunç bir cezaya çarptırılırdı. Elbette, Crowley haklıydı, kimsenin hiçbir şeyi kontrol ettiği yoktu. Melekler, Dünya'daki yaşamla pek ilgili değillerdi. Aziraphale'in verilen görevleri tamamladığına dair kısa raporlar onlar için yeterliydi. Öte yandan, insanlarda merak duygusu çok yoğundu. İçinde bulundukları dönem, bir hayli dedikoducu içeren, önyargılı insanlarla doluydu. Yargılamaktan, aşağılamaktan ve kendi düşünce yapılarına sahip olmayan insanları aforoz etmekten hoşlanırlardı. Aziraphale, bunun olmasını istemezdi, bu ilginç sosyal varlıklarla hoş sohbetler etmekten, ünlü aşçılar tarafından hazırlanan yemek davetlerine katılmaktan, tanıdık beyefendilerle tiyatroya gitmekten hoşlanırdı. Crowley ise sosyetede merak uyandırdığı kadar biraz efendi kişiliklere sahip kimselerin hoşlanmayacağı biriydi. Elbette, hayranı da çoktu; yoldan çıkmış olan, ahlâksız kimseler, Kraliçe Victoria'nın getirdiği yasakları çiğnemekten zevk duyanların hepsi Crowley'e tapardı. Dolayısıyla, böyle birbirine zıt iki beyin birarada görülmesi büyük dalgalanma yaratırdı.

"Bahse varım şu anda beni buraya getiren faytoncunun haberi kimlere yetiştirdiğini merak ediyorsundur." Aziraphale'in sessizliğinin ardından eklemişti, Crowley. Arsız gülüşünü sürdürüyordu.

"Ben bahis oynamam, Crowley. Tanrı, kumardan hoşlanmaz."

"Sözgelişi... Her neyse," dedi, iblis. İçini çekti, Aziraphale'in sözlerini algılama biçimine her zaman hayret ediyordu. "Melek, itiraf etmelisin ki sen itibarıyla kafayı bozmuş, züppenin tekisin. Lüks mobilyaları bana tercih edersin, bu yüzden burada oluşumdan rahatsızsın."

Aziraphale'in bunu inkâr etmek için çok sebebi vardı. Öncelikle Tanrı'nın müsrifliğe bakış açısını ve burada oluşunun yalnızca insanlığa iyiliği aşılamak olduğunu bilirdi. Belki bir miktar entelektüel olabilirdi ancak bunu dozunda tuttuğunu düşünüyordu. Altın kaplamalı mobilyaları, pahalı şarapları, özenle toplanmış ilk baskı kitapları, katıldığı şık davetler ve en ünlü terziler tarafından dikilen takım elbiseleri ise gerçeği ele veren başlıca şeylerdendi.

immoral desires | good omensWhere stories live. Discover now