part III

2.1K 105 106
                                    

5 Nisan 1862, Cumartesi

Kraliçe Victoria'nın cinsellik üzerine getirdiği tüm yasaklar, insanlarda bastırılmış açlık sebebiyle yeni tepkiler uyandırıyordu. Berbat hâldeki sokaklarda utanmazca ilişkiye girenler yalnızca kadınlar ve erkekler değildi, hemcinsleriyle de ilişkiye girenlerin sayısı oldukça fazlaydı. Sarayın kesin kanunlarından bıkmışlar, tutuklanmak hatta asılmak pahasına otoriteye karşıt tepkilerini açıkça gösteriyorlardı. Kimisi bunu zevk için yapmak istiyordu, kimisi de bu işten para kazandığı içindi. Polisler ise her gece varoş mahallelerden topladığı onlarca insanı hapse atıyordu. Tüm bu olayların arasında Aziraphale, üstüne geçirdiği kukuletalı bir pelerinle insanların arasından sıyrılarak ilerlemeye çalışıyordu. Burada olmak korkunçtu. Sokaklardan yayılan enerji karanlık dürtülerle ve acıyla doluydu, melek için çok rahatsız ediciydi. Neden burada olduğu ise apayrı bir hikayeydi.

Birkaç gün önce, anlaştıkları gibi Robert Browning'in sergisine Crowley ile buluşmak için gitmişti. Genç ressamın sergisinde orta seviyede tablolar yer alıyordu lâkin hiçbiri üstün kalitede değildi, Aziraphale onun bu kadar vasat bir ressam olup da yine de sergi açma cesaretinde bulunmasına hayran kalmıştı. Etrafta geziniyor, her tabloyu dikkatle incelediği gibi insanları da inceliyordu. Burası açıkça üst tabakadan insanların ziyaret ettiği bir yer değildi ve görünen o ki Crowley'nin de ziyaret ettiği bir yer değildi. Çünkü üç saatlik anlamsız bir gezintinin sonunda bile iblis ortaya çıkmamıştı ve en sonunda Aziraphale'in tablolarla çokça ilgili olduğu düşüncesine kapılan genç ressam, meleğin peşine takılmıştı. Aziraphale'in, serginin göz bebeği olduğunu iddia ettiği korkunç bir tabloyu satın almasını sağlayana kadar da onun dibinden ayrılmamıştı. Pes etmişlikle oradan ayrılan melek ise birkaç gün daha beklemiş fakat iblisten hiçbir şekilde ses çıkmadığı için en sonunda onu kendisi bulmaya karar vermişti. Etraftan aldığı duyumlara göre de Crowley, bu varoş mahallelerde sıkça vakit geçiriyor ve en iğrenç kulüplerde sabahlara kadar içiyordu.

Kendisini kimsenin tanımaması için peleriniyle yüzünü saklamaya çalışan melek, adımlarını dışı tamamen çürümüş bir binanın içine yöneltti. Girişte onu sorgulayacak biri bile yoktu, yalnızca zina eden her yaştan insanlar vardı. Aziraphale onlara bakamıyordu bile, her birinin yerine kendisi utanıyordu. Karanlık koridordan ilerleyerek soluk gaz lambalarıyla aydınlatılmış açıklığa girdi. Bir takım garip çalgılardan çıkan anlamsız tıngırtılar ve insan sesleriyle doluydu oda. Karanlığa yakın kulübün içerisinde kadınlar, kabarık eteklerini atmış, tülden elbiselerle tüm vücutlarını sergileyerek dans ediyorlar, çevrelerini düğmeleri açık bırakılmış gömlekleriyle adeta birer yılan gibi onlara sokulan erkekler kaplıyordu. Uyuşturucu ve sigara dumanı havayı sarmış, alkolün keskin kokusuyla birbirine karışıyordu.

Geniş odanın bir köşesinde, kalabalıktan uzaktaki silüeti fark etmesi uzun sürmemişti, yanında iki silüet daha yer alıyordu. Aziraphale adımlarını çabucak büyük masaya yönlendirdi, koku yüzünden öksürüp duruyordu. Yaklaştıkça masanın üstünde birçok boş içki şişesi ve içi izmaritlerle dolu ahşap bir kül tablası olduğunu gördü. İblis, iki yanında oturan kadınlarla birlikte parmakları arasındaki sönmeye yüz tutmuş sigarayı keyifle içiyordu. Kısa kızıl saçları, karanlığın içinde bir şömine yansımasındaki alevler gibi parlıyordu. Siyah gömleğinin üstten birkaç düğmesi açık bırakılmış, çözülmüş kravatı omzundan sarkıyordu. Esmer bir kadın, iblisin koluna sarılmış, yüzünü onun boynuna gömmüştü. Sarışın, dalgalı saçlı bir kadın ise Crowley'nin pantolonuna eğilmişti, orada ne yaptığı görülmüyordu

"Seni burada bulacağımı biliyordum."

"Aziraphale," diye tısladı, iblis. Beklenmedik misafiri onu şaşırttığı kadar huzursuz da etmiş gibi görünüyordu. İrkilerek dudaklarını ısırdı. "Neden geldin?"

immoral desires | good omensWhere stories live. Discover now