71- Şımarık

3.3K 184 48
                                    

Belalarım bitmiş miydi? Annem ve babam dünyadan ayrıldıktan sonra kimi kötü insanlar da gitmişti buradan. Peki ya neden hâlâ kendimi büyük bir belanın içinde hissediyordum? Bela bitmemişti. Sadece elmanın çürük tarafını kesip atmıştım fakat bir şey daha vardı. Görünmeyen küf sağlam bölüme de sıçramış, içini eme eme tüketiyordu. Sağlam tarafın içindeki çürüğü sadece ben görüyordum.

Hâlâ sevdiğim adamın kolları arasında boylu boyunca yerdeydim. Ne yapıyorduk? Bu sevişme miydi? Bana göre sevişme olsa ona göre kapışma olurdu. Çünkü yüzüme sırıtarak bakıyordu. Alnını tokatlayıp, üzerinden yana kayıp ayaklandım. Yerde bedeni kıpırtısız bir şekilde hâlâ bana gülerken kaşlarımı çatıp hızlı adımlarla salona geçtim. Salondaki büyük hareketlenmenin nedenini merak ettim.

Herkes Yıldız'ın başında toplanmıştı. Sadir'se koltuğun üzerinde zıplayıp sırıtıyordu. Kaşlarımı çatıp ben de Yıldız'a doğru yürüdüğümde arkamdan Bedir de geliyordu. ''Ne oldu?'' diye sormamla Yıldız'ın öksürükleri sesimi boğdu.

"Ne olacak? Sadir işte! Kız limonatasını içerken Sadir de bardağın ucundan tutup limonatayı kafasına dikletti. Boğuluyordu az kalsın." Derya abla koltukta zıplayan Sadir'in bacağını çimdirse de Sadir sırıtarak zıplamaya devam ediyordu.

"Sen hiç akıllanmayacak mısın? Seni dövmekten bıktım." Bedir kollarını göğsünde birleştirip kısık gözlerle Sadir'i izledi. Bu çocuk gerçekten akıllanacak gibi değildi. Her geçen gün daha da marazlanıyordu.

"Ağabey ben bir şey yapmadım ki," derken hâlâ sırıtıyordu Sadir. Çok pişkindi.

"Senden her gün nefret etmem için elinde geleni yapıyorsun!" Yıldız da koltuğun üzerine çıkıp Sadir'in saçına daldı. Yağız, kız kardeşini Sadir'den çekmeye uğraşırken Yıldız'ın parmakları Sadir'in saçlarına mengene gibi yapışmıştı. Sadir hâlâ gülüyordu.

"Ah dişim!"

Kalabalığın içinden değil de gelen bambaşka sese başımızı çevirdik. Osman elindeki pasta tabağını sehpaya bakıp yanağını tuttu ve yüzünü buruşturarak bize baktı. "İbrahim ağabey bu pastanın içine ne koydun sen?" dediğinde çoktan ayaklanmıştı. İbrahim ağabey cevap vermeden sırıtmaya başladığında Osman kendi sorusunun cevabını kendisi cevaplayıp, parmaklarını ağzına sokup içeriden bir şey çıkardı. Parmaklarının ucunda tuttuğu zara ifadesizce baktım. Artık bu delilere verebilecek bir ifadem kalmamıştı.

"Allah senin cezanı vermesin İbrahim." Derya abla bunu o kadar sakin bir sesle söylemişti ki bazı şeylere alıştığı çok belliydi. "Kim bilir çocukların pastasında da zar vardır. Kendi çocuklarının boğulmasından da mı korkmuyorsun be adam?"

"Yok Deryacığım. Onların diliminde zar yok. Ayrıca neden şaşırıyorsun hayatım? Pastayı sade mi yapsaydım?" demesiyle gülümsedim. Sadir'e bakacaktım ki yüzüme yediğim okkalı pastayla olduğum yerde dilimi yutuyordum. Gözlerimi kırpıştırıp bana pasta fırlatan Aytaç'a baktığımda Bedir' in gülerek benden uzaklaştığını gördüm. "Bu işin sonunu hiç iyi görmüyorum. Bir de bugün beyaz gömlek giydim. Beni es geçin," demesiyle kaşlarım çoktan havalanmıştı.

"Bu arada Yağız Bey salon karanlık olduğu için bir anda üzerine düştüm. Yanlış anlama istersen." Bakışlarımı Bedir'den alıp konuşan Hülya'ya çevirdim.

Yağız, kollarını Yıldız'dan çekip Hülya'ya baktı. "Öyle mi Hülya Hanım? Peki ışıklar geri geldiğinde neden üzerimde biraz daha oyalandınız?" demesiyle Yağız'ın zaferle gülümsediğini gördüm. Şu an herkes birbirine giriyordu. Neyse ki Yağız'ın bu söylediğini Bedir işitmemişti.

"Galiba benden bir cevap bekliyorsun," dedi Hülya soğukça gülümseyerek. Ardından sehpanın üzerinden pasta dilimlerinden birini avuçladığı gibi Yağız'ın yüzünün tam ortasına yapıştırması bir oldu.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang