'4.5'

4.6K 397 239
                                    

Gecenin bu saatine kadar şatoda oldukça normal bir şekilde dolaşıp her gün yaptığımız şeyleri yapmıştık. Pek girmediğim bir koridordan geçtiğimiz sırada o koridordaki diğer odalara oranla daha önemli işlemeleri olan bir oda vardı ve diğer tüm odaların kapıları ardına kadar açıkken bir tek o kapı kapalı ve kilitliydi.

O odanın içinde ne olduğunu kısaca, yanımda yürüyen Yoongi'ye sorduğumda aradığımız kişi her kimse onu bulduğumuzda bana o odada neler olduğunu göstereceğini söylemiş ve şatonun diğer bölümüne geçmiştik.

Odanın içinde olabilecek şeyleri düşünürken gün iyice kararmış şatodaki vampirlerin oldukça büyük bir kısmı, şatonun altında bulunan mahzen gibi bir odaya çekilmiş ve dini birkaç iş ile uğraşmaya başlamışlardı.

Şimdi ise kimse şüphelenmesin diye kilitli olan odamızdan Yoongi'nin gösterdiği gizli bir geçitten geçiyorduk.

Küçük ve dar olan geçit örümcek ağları ve birkaç siyah böceği daha içinde barındırıyordu.

Önümden ilerleyen Yoongi durduğunda bende onu taklit ederek durmuş ve karanlık geçitte biraz ürktüğüm için bir elim ile koluna tutunup diğer elim ile gözümü örtmeye çalışan pelerini biraz geriye çekiştirmiştim.

Yoongi geçitin kapısını ufak bir gıcırtı ile aralayıp açtığında önce kendisi çıkmış ardından elimden tutarak beni de dışarıya çekmişti.

Geldiğimiz yer daha önceden bildiğim bir yerdi.

Griffon gibi hayvanların tutulduğu bahçeye doğru çıkmıştık fakat tek çıkış bu olmamalıydı çünkü geçitin içinden geçerken nereye gittiğimizi bilebilmek için elimi yanından geçtiğimiz duvarlara sürüyordum ve birkaç yerde yine bir insanın geçebileceği türden iki yana açılan geçit ağızları vardı.

"Buradan çıktığımız için kimse bizi görmez. Geceleri bu tarafa benden başka kimse uğramıyor genelde." Başımı sallayarak onu onayladığımda hareketlenip, biz buraya geldiğimiz için dikkatlerini bize veren hayvanlara doğru yaklaştı.

Ağızı kapalı olan yem kutusunun üzerindeki şeyi çekip yere bıraktığında büyüklü küçüklü tüm hayvanlar yanına yaklaşmış ve ağzı açık olan yem kutusunun içine başlarını daldırmışlardı.

"Sadece tek bir işim kaldı ondan sonra gideceğiz" gülümseyip, nereye gittiğini görebilmek için peşinden yürürken ellerim ile önüme doğru gelen pelerinimi geriye ittirdim "sorun değil, istediğin kadar burada kalabiliriz"

Bahçenin köşesinde bulunan kulübe tarzı tuhaf yapıya girip elinde bir biberon ile geri çıktığında iyice heyecanlanmış ve peşinden neredeyse koşturmaya başlayıp ona ulaşmıştım. Yumuşak pamuk gibi görünen beyaz kalın bir sedirin üzerinde yuvarlanan yavru kaplanın yanına gidip ondan biraz uzakta oturduğunda bende biraz daha yaklaşıp durdum.

Dünyada yanına asla yaklaşamayacağım bir hayvanın sadece birkaç adım ilerisinde duruyordum.

"Yoongi buradada dışarıda da bir sürü hayvan var ve çoğusu ile oldukça yakında bulunduk fakat kimseye zarar verdiklerini görmedim." Yuvarlanmaya devam eden kaplanı büyük patilerinden tutarak kendine çekip kucağına aldıktan sonra bana baktı. "Aramızda yazılı olmayan küçük bir anlaşma var diyelim. Burada hayvanlara zarar veren her kim olursa olsun ya sürgüne gönderilir ya da öldürülür. Biz onlar yaralanınca yardım ediyor, besliyor ve büyütüyoruz. Burada gördüğün hayvanların hepsinin kusuru var. Şatodaki herkes onların kusurlarını düzeltiyor ve en sonunda hepsini tekrar doğaya bırakıyoruz." Pelerininin boğazındaki ipler ilgisini çektiği için bir patisiyle ipler ile oynarken bir patisi ile de ağzında bulunan biberonu tutan Yoongi'nin koluna doğru sarılmıştı.

"Mesela bu haftalar önce doğdu ve annesi güçsüz düştüğü için ormanda ölü bulundu. Tek başına yapamayacağı için yanımıza aldık ve ona bakıyoruz ardından gitmek isterse istediği yere gitmesine de izin vereceğiz."

Karnını yavaşça doyuran kaplan yavrusu iki ön ayağını Yoongi'nin koluna sarıp arka ayaklarını sallamaya başlamıştı.

Bu sahne kalbimi eritmeye yetiyordu. Hayvanlara karşı öyle güzeldi ki dünyada hayvanlara kötü davranan herkese şu anı göstermek istiyordum. Birileri burada hayvanlara bu kadar iyi davranırken dünyada onları öldüren kişilerin olması zoruma gidiyordu.

Kendi zevkleri yüzünden başka bir canlının hayatlarına son veriyorlardı.

"Doymuştur sanırım artık gidebiliriz." Kaplanı yere doğru bıraktıktan sonra tam yanımızda duran duvara yaklaşıp üzerine doğru hızlı bir şekilde tırmandı ve üste çıktığında orada durup bana döndü. "Sadece ayağını şu alttaki kırığa bas ve gerisini bana bırak." Söylediğini yapıp yerden biraz yüksekte olan kırığa bastım ve aşağıya doğru uzattığı kollarına kollarımı uzattım. İki eli ile kollarımdan tutup beni yukarıya çekmeye başladığında ona yardımcı olabilmek için ayaklarım ile duvarda bulduğum herhangi bir çıkıntıya basarak kendimi yukarıya doğru itiyordum. Duvarın üzerine çıktığımda Yoongi zaman kaybetmeden dışarıya doğru atladı ve başını kaldırarak yüksekte duran yüzüme bakıp kollarını bana doğru uzattı "üç dediğimde atla seni tutacağım"

Çok yüksek bir duvar değildi fakat kendi iradem ile inebileceğimi hiç sanmıyordum bu yüzden Yoongi'nin şu anda yanımda olmasına minnettardım.

"..üç" ne zaman saymayı bitirdiğini anlayamasam da kendimi sakin bir şekilde ileriye doğru atıp ayağımın boşluk ile buluşmasını sağladıktan saniyeler sonra Yoongi'nin kolları bedenimi sardığında kapatmış olduğum gözlerimi açıp boynuna tutunduğumda yürümeye başlamıştı. Bacaklarımı da beline dolayıp başımı onun boynuna doladığım kolumun üzerine doğru yasladım.

"Tam olarak nereye gidiyoruz?" Düşmemem için belimi daha sıkı sararken sola doğru dönmüş ve biraz daha hızlanmıştı "bu broşları yapan kişinin yanına"

"Bize öylece bu broşun kime ait olduğunu söyleyecek mi?" Kulağım yüzüne bu kadar yakınken sesli bir şekilde kıkırdamasını tüm benliğim en ince köşelerine kadar duymuştu.

Hayatım boyunca sadece bu sesi dinleyerek bile hayatta kalabileceğime inanıyordum.

"Söylemeli"

***

Tekerlekli bir yapıya geldiğimizde evinin içerisinde oturan her kimse biz arazisine girdiğimiz gibi evinden çıkmış ve bize yaklaşmaya başlamıştı.

Buraya yaklaşmadan bir süre önce Yoongi'nin kucağından indiğim için ikimizde karşımızdaki kadın gibi yavaş ve sık adımlar atarak yürüyorduk. Karşı karşıya geldiğimiz an iki tarafta durmuş ve bir süre birbirlerine bakmışlardı.

Yoongi yüzünü örten pelerini geriye çektiğinde asırlardır yaşamasına rağmen genç görünen kadın dizlerini yere değdirerek önümüzde yere kadar eğilmiş ve geri ayağa kalkmıştı. "Sizi benim topraklarına getiren şey nedir Efendi Yoongi?"

"Bir broş." Kadın başını sallayıp heyecanla yerinde biraz hareketlendi ve evini göstererek hareket etmeye başladı "sizin için en güzellerinden bir tane seçeceğim Efendim. Saf zümrüt, yakut, elmas ya da siz hangi taşı isterseniz. Elimde her biri var."

"Hayır Taylor, biz buraya bir broş almak için gelmedik. Sana soracaklarımız var." Kadının broş almayacağımızı duyduğunda keyfi kaçsa dahi Yoongi'nin son sözü onu heyecanlandırmış olmalıydı "sorabilirsiniz Efendim."

Yoongi cebindeki broşu çıkarıp gözler önüne serdiğinde kadın elini broşa doğru uzatmış fakat Yoongi hızlı bir şekilde avucunu kapattığı için ona dokunamamıştı. "Bunu kime satmıştın, hatırlıyorsun değil mi?" Kadın başını sallayarak ellerini önünde birleştirdi "biliyorum"

"Kim?" Cevabını ikimizde sakin bir şekilde dinliyor gibi gözüksek de benim içimde resmen şimşekler kopuyordu. Meraktan kulaklarım uğulduyor ve kalbimin hızı artıyordu. Taylor en sonunda derin bir nefes alarak bir kez daha Yoongi'nin elindeki broşa bakıp emin bir şekilde konuştu.

"Victoria."









Bayanlar beyler kediciğiniz geldi xaksökdüğaklsyaü

VAMPIRE | yoonminWhere stories live. Discover now