22 Bölüm.

434 51 16
                                    




"Neredeyim ben? Kerem nerede?! Neden hastanede değiliz?!"  Aklına son hatırladığı şeyler gelince gözleri doldu.

"Onu buradan uzaklaştırın hemen!!!" Kulağına Sinan'ın bağırışları dolunca Kerem'in etrafından zorla uzaklaştırılırken direnmeye gücü bile yetmemiş, yere yığılmıştı.

Bir kaç metre uzağında daha önce hayatında hiç görmediği bir adam vardı.  Ona hissettiği duyguları yüzüne yansıtmayan bir adam donuk bir ifadeyle bakıp "Ben Cüneyt. Kerem beyin adamıyım. Sizi bana emanet etmişti saldırıya uğramadan önce. Merak etmeyin güvenli bir yerdesiniz." dedi sakin bir tavırla.

"Telefonum nerede? Telefon ver bana. Sinan'ı aramalıyım."

"Sinan bey buraya gelecek. Ama benim size telefon vermeme izin yok. Size vere bileceğim tek bilgi Kerem bey hayatta."

Aklına bu evde olduğu ilk gün ve daha sonraki günler gelince iç geçirdi. İlk günler Kerem'in geleceği yönünde çoğalan umutları teker teker günler geçtikçe boşa çıkmıştı. İçini kasıp kavuran sevdiği adamı kaybetme duygusu ile baş etmeye çalışırken gittikçe psikolojisinin bozulduğunu, sıklıkla antidepresan ve bir sürü sakinleştirici ilaçlar aldıktan sonra gördüğü halüsinasyonlar düşündürüyordu. Ağlama krizleri, kendine zarar verme girişimlerinin başarısız sonuçlanması iki hafta önceye kadar devam etmişti. İki haftadır sessizliğe gömülmüş adeta sevdiği adamın yasına boğulmuştu.

"Kaç saat oldu? Kaç gün kaç hafta.. O gelmeyeli ne kadar oldu? Onu kaybettim ben. Annem gibi o da bana bu hayatın en güzel armağanıydı. Ama kaybettim. Bak kar yağıyor. Biz daha seninle beraber hiç karın yağmasının mutluluğunu paylaşamadık. Doyunca sarılamadım sana. Sana duyduğum inatçı sevgi şimdi bana ölümlerden ölüm beğendiriyor. Her gün gözümü açtığımda, her sen aklıma geldiğinde ölüyorum. Her nefes aldığımda ciğerlerim beni yaşatırken kalbim ölüyor. Sonra dönüp kendime soruyorum. Sen nasıl dayanıyorsun? Peki sen niye ölmüyorsun.."

Çepeçevre cam duvarlardan oluşan ve hayatında ilk kez bulunduğu evde geceden beri aynı koltukta oturup bahçeyi izliyordu.
Cam kenarında şömineye yakın tekli koltuğa oturup boş gözlerle yağan karı izliyordu. Arkadan ona doğru gelen adım seslerini duysa da tepki vermedi.

"Günaydın hanımefendi."

İsminin Cüneyt olduğunu bu evde gözlerini açtığı günden itibaren öğrendiği adam bugün bir değişiklik yapmış ona Günaydın demişti.

"Bugün takvimdeki hangi gün?"

Adam ilk önce duyduğu soru karşısında şaşkınlığını bir kaç saniye susarak belli etti. Daha sonra toparlanıp "28 aralık." diye cevapladı.

Daha sonra elindeki tepsiyi sehpanın üzerine koyup koltuklardan birine oturdu. Bu kez Arina sadece bir kaç saniyelik ona taraf bakıp yeniden cama çevirdi bakışlarına. Cüneyt bu evden çıkmamasına rağmen takım elbise giyiniyor, sürekli bir eli silahına yakın geziyordu. İri yapılı olması neden korumalık işini seçtiğini belli ediyordu.

"Senin burada beni korumaktan başka bir işin yok mu? Mesela vakit ayırman gereken bir ailen yok mu?"

Adam gülümsedi. "Bir ailem var. Altı yaşında bir kızım var."

"En son kim bilir ne zaman gördü seni.. Yaptığın iş ise. Tüm gün bir elin silahında peşimde sürükleniyorsun. Burada kaybettiğin zamanı onunla geçirerek harcamak yerine buradasın! Senin ve hatta sizin sevgi anlayışınız bu mu?"

Gökyüzünün yalnızlığı (GY)Where stories live. Discover now