72- Meleğin Esareti

2.9K 176 49
                                    

Bacaklarıma dolanan rüzgar etek ucumu hareketlendirirken bordo renkli diz altı eteğimi bacaklarımın arasına sıkıştırdım. Sevdiğim adama içimin en ücra köşesinde sıkışmış olan amellerimi döktüğüm yüksek tepedeydim. Yalnızdım. Bu defa taşlık alana oturmamıştım. Tepeye yakışır çınar ağacının büyük gövdesine ayaküstü yaslanmış, kollarımı göğsümde kavuşturup önümdeki gündüz manzarasını izledim.

Hemen hemen iki aydır sürekli gelir olmuştum tepeme. Tepem diyordum çünkü burayı daha çok sığınağım hisseder olmuştum. Burada başımı sokabileceğim çatım yoktu, etrafım dört duvarla bezenmemişti. Ama koca çınarın gövdesi sırtıma güvenin alasını yayıyordu.

Çınar ağacından dökülen yapraklar ayaklarımın altında uzun ince bir yol oluşturuyordu. Yolun sonu uçurumun kenarını gösterdiğinde sırtımı kalın gövdeden ayırıp kollarımı iki yanımdan serbest bıraktım. Gözlerimi kısıp alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Yüzümü rahat bırakıp seri adımlarla yaprak yolu takip ettim. Uçurumun kıyısından ayağımın ucuyla yaprakları aşağı atmaya başladım.

Ne sanıyordu bu yapraklar? Onları takip edip kendimi uçurumdan aşağı bırakacağımı mı?

Kendi canıma ne kadar değer verdiğimi ailemi o gece küçük evimizde arkamda bırakıp gittiğimde herkese göstermiştim. Şimdi ise...

Sağ elimle karnımı tuttum gülümseyerek. Şimdi ise canımın içinde bir can vardı. Kendimi koruyarak onu bin kat korumuş olacaktım.

Elim karnımda gökyüzüne baktım. Belki bulutların üzerinde değildim ama yere dimdik basan adımlarım vardı. Göbeğimde yer edinen küçücük yumruma avuçlarım sığınak olacak, gökyüzü çatısı, bulutlar ise yatağı olacaktı. Onu öyle çok istiyordum ki.

İstediğim biri daha vardı. Zihnimin dörtte dördünü kaplayan görüntüsüyle derin bir nefes aldım. Sadece zihnimi değil, şu an gözlerimin etrafını da kaplamasını isterdim. Aslında Bedir ile dönülmez bir yolda değildim. Ondan büyük bir özür dileyip tekrar bir araya gelmemiz için olanak oluşturabilirdim. Sonra ne olacaktı? Aklımdaki soru işaretleri beni yalnız bırakmamaya devam edecekti. Yine kopacaktık. Defalarca kopmak mı biraz daha merhametli yoksa sadece tek bir kere gitmek mi?

Kararım değişmemişti. Bedir'le yeniden başlamam için geçmişimin üzerimde bıraktığı tüm vebayı temizleyip öyle çıkacaktım gecemin sahibin karşısına. Çıkmaya yüzüm kalırsa...

Bir nebze olsun beni anlamasını isterdim. Aslında beni anladığını düşünüyordum. O akıllı bir adamdı lakin her insanın sabrının bir sınırı olduğu gibi kara incili adam da sabrının sınırını geçmişti. Beni hâlâ seviyordu. Sevdiği kadar sinirliydi. Dengesizdi. Evin içinde sabah beni utandırmaya çalışsa akşam gelip umursamaz hareketlere bürünüyordu. Tıpkı onu tanıdığım ilk günlerdeki gibi.

Ah Bedir.. İçimde kopan fırtınalar yetmezmiş gibi bir de senden ayrılığın acısını ekledim üzerine kopan kıyametin. İyice koptum. Varlığın olmasa, Arkadaşım Bebek olmasa bu hayata tahammül edebilir miydim yine? Sana olan aşkımı, saygımı korusam da aramızdaki ilişkiyi delik deşik ettiğim için senden gün gelecek özür dileyeceğim. Sana da sözüm olsun Arkadaşım Bebek. Sen bana gözlerini açana kadar beni rahatsız eden her şeyin sebebini bulacağım. Bu kötü duyguların hiçbirini doğunca hissetmeyeceksin. Karnımda bunları benimle birlikte yaşarken seni zaten yoruyorum. Dünyaya bu şekilde uyanmayacaksın.

~

Çiftliğe girerken diğer evden gelen seslerle adımlarım o yöne doğruldu. Evin yardımcısı koştururken ona bir şey soramamıştım. Seslerin yoğun olarak geldiği üst kata yöneldim. Yıldız'ın odasına girerken çirkin bir çığlıkla yüzümü buruşturdum. Kapının önünde durup odasını talan eden Yıldız'ı izleyen Hülya ve Aydız'a baktım. Yanımdan geçip odaya giren Emine ise ellerini kaldırıp homurdandı. "Koskoca çiftlikte küçücük bir yüzük arıyoruz. Daha yüzüğüne sahip çıkamıyorsun. Evlenip de kocana nasıl sahip çıkacaksın kız?"

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now