~GÜZ~

250 102 9
                                    

Parmaklarımı boş kâğıdın üstünde gezdiriyordum. Uzun zamandır kendime bir çizelge oluşturmamıştım. Belki de bu yüzden sonbaharda dökülen yapraklar gibi savruluyordum.

Zaman ve mekân kavramlarını hayatıma tekrar adapte etmeliydim. Bu süreçte Merve ile ortak karar almıştık. İkimizin de hedefi aynı doğrultuda idi. Başarılı olmak...

Kapının çalmasıyla daha doğrusu hunharca yumruklanmasıyla oturduğum yerden fırladım. Gelen her kimse benden yiyeceği azar hazır bir şekilde sözlerim de yerini almıştı. Merdivenin tırabzanını bir kaydırak niyetine kullandıktan sonra kapıya yöneldim. Açtığım an da Merve'nin üzerime tabi benim de yere düşmem bir oldu.

-Merve ölüm dışında başka bir mazeret kabul etmem haberin olsun. Senin benim ve kapımla olan derdin nedir?

Kendini yana doğru atıp gülmeye başladı. Kızgın suratıma rağmen neşe saçması fazla cesur bir davranıştı. Kaşlarımı çatmaya devam ederken nihayet söze girdi.

-Parkeleriniz çok rahatmış.

-Merve!

-Tamam, tamam kızma. Abimden kaçıyordum ve hızlı hareket etmem gerekiyordu.

-Abinden mi, sebep?

Gelen sesle beraber kapıyı kapatmadığımızı fark etmiştik fakat asıl garip olan hala düştüğümüz yer de duruyor olmamızdı. Ayağa kalktığımda Merve de suçlu bir çocuk gibi arkama saklandı.

Burak fazla sinirliydi. Alışık olmadığım kadar. Hoş bu kadar kısa zaman da nasıl alıştıysam(!)

-Çünkü seni oyalamaması gerektiğini söyledim.

-Burak onu buraya ben çağırdım.

Bana doğru bir adım atarken,

-İşte bu daha da kötü, dedi.

Ben ne olduğunu anlamaya çalışır gibi ona bakmayı sürdürürken Merve söze girdi.

-Abi neyden bahsediyorsun sen?

-O çok iyi biliyor.

Sessizliğimi bozup;

-Ben hiçbir şey bilmiyorum. Şuan bildiğim ve yapmak istediğim tek şey Merve ile birlikte gelecek adına planlamalar yapmak.

Cevabımdan memnun olmadığını kasılan çenesinden anlamıştım. Gitmeye yeltenirken bir an da durdu;

-Bunu geçmişinden kurtulamayan bir kız mı söylüyor?

İşte o an kaybolmuştum. Söyleyecek bir söz bulamıyordum. Sanki o an 29 harf hayatımdan alınmış gibiydi. Ben yitip gitmiş gibiydim...

Oldukça kırgın bir şekilde kapının kulpuna doğru uzanıp ardına kadar açtım.

Anlamalarını umarak beklerken acaba gerçekten parkeler rahat mıdır? Diye düşündüm. Şuan düşünmem gereken hiçbir şeyi düşünmek istemiyordum. Parkeleri döşeyenleri, daha önce bu evde ikamet eden insanları, hatta bundan yıllar önce bu topraklar üzerine inşa edilmemişken bu bina plastik bir topun peşinden koşan minicik çocukları.

Ne çıkarsa karşıma alelade zihnimi meşgul etmek bana cazip geliyordu. Öyle ki saklanmak her insana cazip gelirdi. Üstelik kırılmışsa körpecik kalbi...
Adımları kapının eşiğinden geçerken kafamı kaldırıp baktım. Bir damla yaş süzüldü gözlerimden, gözlerine.

Öylece baktı, baktım. Çıkmalarının ardından usulca kapıyı kapatıp iki kere kilitledim. Anahtarı üstünden alıp odama doğru ilerledim. Annem geldiğinde eve girebilirdi ki sadece bu eve annem ve Merve girebilirdi.
Evet, bugün onunda gitmesini istemiştim fakat yanımdan değil sadece yakınımdan. Yalnız kalmayı özlemişti ruhum. Telefonum titrediğinde elime alıp mesaja bastım.

Annem iş çıkışı arkadaşına uğrayacağını belirten bir cümle sonrasında dikkatli ol kapıyı kilitle gibi rutin konuşmalarını dizmişti ardı ardına. Gülümseyip mesajı cevapladım. Saat daha oldukça erkendi.

Kitaplığıma doğru ilerleyip en zorlandığım derse ait olan matematik soru bankası kitabını aldım.
Önümde açık olan bilgisayardan konu anlatım videoları izleyerek soru çözüyordum. Lise 1. Sınıftan sonra Açık öğretime geçmenin dezavantajlarından biri de alt yapısız olmaktı. Maalesef lise ortamına adapte olamayıp sadece sınavlara girerek mezun olmuştum.

Zaten kep atmak, karne gününde arkadaşlarımla resim çekilmek, gezilere katılmak, yılsonu balosuna saatlerce hazırlanıp elbisemin eteklerinden tutarak salona girmek gibi hayallerim olmamıştı.
Hâlâ böyle düşler kurmuyordum. Minimal bir yaşam tarzını benimsemiştim ve bunu seviyordum.

Sadece ders konusunda bir takım pişmanlıklarım vardı lakin geri kalan her şey benim için oldukça yerinde alınmış kararlardı.
T

ıpkı göçmen kuşlar gibi başıboş özgür. Rüzgâr hangi yöne eserse oraya doğru adım atardım. Ben böyle büyüttüm kendimi. Tek başıma, her yaşımda böyle büyüdüm. Şimdi bana gelip neden diye soruyorlar üstelik ben hiç neden diyememişken.

Farklı olanı kabul etmeyen insanlar sarmışken etrafımı neden diye sormaları garip geliyordu. Başka ne beklenebilirdi ki?
Ben kendime ne kadar yetebilirdim.

Konu testi bitince kitabın kapağını kapattım. Oturduğum yerden kalkıp aynamın önüne doğru ilerledim. Her zamanki gibi elim sırtıma gitti. Daha bir sene önce dikkat çeken bu yer ne kadar da normaldi. Tişörtümü çıkartıp ameliyattan bana kalan yara izlerine dokundum.

Skolyoz bedenime Burak ise ruhuma iz bırakmıştı. Biri yaşadığım tüm sorunlara sebep olmuşken diğeri ise her sebebin bir sonucu olduğunu görmem gerektiğini söylüyordu. Gözlerimi açarken fazla sert davranmıştı ki yaşarmıştı gözlerim.

Düşüncelerimi bir kenara bırakıp yapmam gereken şeylere odaklanmayı kendime hatırlattıktan sonra iyi ve ulaşımı kolay bir tedavi merkezi araştırmaya başladım.

Kaslarımın güçlenmesi ve ağrılarımın geçmesi için rehabilitasyona gitmem gerekiyordu. Evime en yakın olan merkezin irtibat numarasını bulduktan sonra arayıp randevu oluşturdum. Muayene sonrası bir program hazırlayacaklarını belirttiklerinde uygun olduğum gün ve saati söyleyip telefonu kapattım.

Defterimi elime alıp neşeyle ilk maddenin üzerini çizdim. 'İsteyince oluyormuş, istemek yetiyormuş' diye notumu düştüm maddenin altında ki boş satıra. İkinci maddeyi eklemeye hazır olduğumu hissediyordum.

^Esila'nın Hususi İşler Listesi^

1-Rehabitilasyon merkezine kayıt ol.✓

2-Ne istediğine karar ver, hedef belirle!

Yeni maddemde hazır olduğuna göre meslek düşünmeye başlayabilirdim. Çaba için amaç gerekiyordu ve ben bu amacı edinmekte oldukça kararlıydım. Düşüncelerimi Merve' ye yarın aktaracaktım.

~Esila~

Yarın saat 09.00 da hazır ol kuzum. Maratonun ilk gününü kumsalda başlatmaya ne dersin?

Cevap beklediğim gibi gecikmedi.

~Merve~

Evet derim benim güzel serçem. Bu arada abim adına özür dilerim.

Mesajı okuduktan sonra cevap yazmak yerine balkona çıktım. Ahşaptan yapılan sallanan sandalyeme oturup temiz havaya teslim oldum. Çam ağaçlarının süslediği oksijeni solumak bana iyi geliyordu. Nereden geldiğini bilmediğim müzik sesi fazlasıyla tanıdıktı. Melodiler geldi ve takıldı sesime.

• •Küstah baharlar, güze dönüştü.
Örtün üstünü, gün ışığı söndü.••

Mırıldandığım şarkıya eşlik eden sandalyemin gıcırtıları beni mest ederken ağaç dallarının esen her rüzgârda sallanmasına seyre daldım.
Bugün de böyle bir gündü, dünden fazla yarından eksik...

GEÇMİŞİN İZLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin