öğrenilmeyen yasaklar

1K 163 46
                                    

Uzun masanın hemen köşesinde otururken karşısındaki kırmızılı adama tekrar bakma ihtiyacı hissetti Mark. Xiaojun ve Hendery'in yanında olmaması geriyordu onu. O çocuklara ne zaman alıştığını bilemesede onların yanında daha güvende hissediyordu sanki.
Yanındaki Krala bakamıyordu bile. Hayatında daha önce hiç böylesini görmemişti.
Üzerindeki beyaz gömleğin açık kısımlarından bir dövme görüyordu. Bu Johnny'nin babasının anlattığı dövmeden çok daha farklıydı.
Çene çizgisinin az aşağısından başlayıp tahmin ettiğince göğüs kafesinin sonuna kadar kadar uzanan kıvrımlı bir yılan gibiydi. Başı ise efsanelerde geçen ejder başına benziyordu. Ama onu daha da şaşırtan şey simle çizilmiş gibi duran parlak dövmenin bazen renk değiştiriyor oluşuydu. Her ne kadar bakamasada şu an yeşile çalıyordu rengi. Geldiğinde daha sarımsıydı. Ve o gri gözlerden bahsetmiyordu bile. Bal köpüğü saçlar ve hafif yanık tenini dünyada ancak hayal edebilirdi. Ensesindeki uzun saçlardan önüne sarkan iki gri örgü vardı. Xiaojun ve Hendery'in anlattığı şeyleri düşünecek olursa bu soylu oluşlarının göstergesiydi. Taeil'in kulağının arkasından sarkan zincirler gibi.
"Sir Taeil'in söylediğine göre farklı bir evrenden geliyormuşsunuz?" Üzerindeki keskin bakışları hissettiğinde oynadığı yemekten kaldırdı bakışlarını Mark.
Omuzlarını dikleştirmeye çalışırken daha da yok oldu Kral'ın karşısında.
"Dünya. Fransa Prensi Mark ben. Salgın bir hastalığa çare ararken bir kapı bulduk. Abimin merakı üzerine kapıyı açtığımızda burdaydık." Uydurduğu tüm yalanlarla birlikte göğsünü gererken sanki cidden bunların olduğuna inandırmış gibiydi kendini.
"Babandan sonra abin mi çıkacak tahta sen mi? Mührünüz var mı?" Kralın meraklı olduğunu düşündüğü ancak bir o kadar da kayıtsız sorularına karşı önce şaşkınlıkla baksada sonra hafifçe gülümsedi.
"Bizde işler mühürle yürümüyor. Ben kraliçeden olan oğluyum kralın, abim ise metresinden." Tek ayak üzerinde kırk yalan söylerken kendine hayran kalmıştı açıkcası.
"Resmi oğlu olduğum için tahta ben geçerim." Bir taraftan Johnny'ye üzülsede en azından artık resmi olmayan bir prens diye geçirdi içinden. Burda da kovulmuş papazın oğlu olarak anılmasına izin vermeyecekti. Hem kendisi babasına ait tacı takarken o da Mark'ın eski tacını takabilirdi.
"Burayla ilgili az çok bilgin var anlaşılan." Kral gerinerek tahtında geriye çekildiğinde Mark gergince oturduğu yerde kıpırdanmıştı.
Sandığından çok daha zordu kralı inandırmak.
"Yeni Dünya, yani Kahrina bir efsane olarak geçerdi dünyamızda. Eğitimimi veren hocam bir sıra üstü kapalı anlatmıştı. Doğan çocuğun mührü olduğunda direk tahta geçtiğinin. Fakat bildiğimiz kadarıyla en son cennet ku..." bir anda masaya vurulan elle ne yapacağını bilemezken Taeil'in sımsıkı kapattığı gözlerini gördüğünde bittiğini anlamıştı.
Vücudundaki tüm kan kulaklarında akarken salonun sıcaklıkla dolduğunu hissetti. Avucunun arasındaki dantel işlemeleriyle oynarken kralın dövmesinin kızıllaşmasının ne demek olduğunu az çok tahmin edebiliyordu.
Onu kızdırmıştı.
"Gördüğün gibi kralın tahtındaki kişide hangi dövme var?" Gömleğinin düğmelerini açarken birkaç düğme kala bıraktı. Nerdeyse karnına kadar açıktı. Biçimli vücudunda parlayan kırmızı dövmeyi izlerken Mark ses çıkaramadı.
"Halkım buna Leinkia adını veriyor. Gücün simgesi aynı zamanda uğursuzluğun. Ejder başlı bir yılan ve sekiz yıldır tahta hüküm süren de ejder başlı bir yılan. Ne demek istediğimi az çok anlamışsındır?" Mark başını hızla sallarken kral derin bir nefes alıp gülümsemeye başladı tekrar. Gri gözleri hala öfkeyle parıldarken yanındaki kırmızı takımlı adama döndü.
"Sir Taeil Prens Mark doymuş gibi duruyor. Odasına kadar eşlik edersiniz." Taeil hızla başını sallayıp yürümeye başladığında Mark önce şaşırsada peşinden ilerlemeye başlamıştı.
"Batırdın. Bundan bahsetmemen gerekiyordu." Sessizce fısıldadığında Mark bu sesten ne kadar rahatsız olduğunu düşünmüştü.
"Bilseydim bahsetmezdim." Her ne kadar göğsünü dik tutup kahramanlık hikayelerinin ardına saklansada mecburdu buna boyun eğmeye, burda prens Mark değildi. Ülkesine dönse öldürülecekti ki cezası artık sadece taht odasında bir erkekle iş pişirmek değildi. Kral ve kraliçenin tacını çalmak, prenses Eundrey'in mücevherlerini çalmak ve kraliyet hazinesinden bir çanta dolususu altın çalmaktı. Kaçmadan önce taht odasında çıkardığı yangından bahsetmek iş bile değildi. Ölmeyi garantilemişti. Ama burda çaldığı her şeyle ve Johnny'le sakin bir hayat sürebilirdi. Sarayda uzun süre kalmayı planlamıyordu, Johnny uyanır uyanmaz gideceklerdi. İyi bir ev alırdı birazda iş yapacak tarla. Zamanla işini büyütürse bir soylu gibi muamele görebilirdi. İstediğine aşık olur istediğini yapabilirdi. Mücevherlerle parıldayan koridordan geçerken köşede oturmuş üzüm yiyen ikilinin yanına vardığında tepki vermemişti.
"Prens Mark'a odasına kadar eşlik edersiniz." Xiaojun ve Hendery hızla oturdukları koltuktan kalkarken Taeil'i selamlamış kucaklarındaki üzüm tabağıyla birlikte sabahki yürüdükleri odaya doğru ilerlemeye başlamışlardı.
"Tahmin ettiğimizden daha fazla kalınca seni inanılmaz zeki zannetmiştik. Ama yine yemek bitmeden çıkarıldın. Hep böyle olur üzülme." Hendery dalgayla konuştuğunda sinirlendiğini hissetmişti. Ama onlarıda kaybetmek istemiyordu. Koskoca sarayda Johnny uyurken yüzüne bakan bir tek onlardı ve artık şımarıklık etmeyecekti.
"Karşında bir prens var ahmak." Keskin sesiyle konuştuğunda Xiaojun'un kararlı bakışları arasında kalmıştı ikiside.
"Burda bir prens değilsin Mark. Üzgünüm. Sana Kahrina ile ilgili bilmen gereken her şeyi anlatacağım. Burda bir prens olamazsanda bir Sir olarak hayat sürebileceksin inan bana." Başını sallarken açılan kapıdan içeriye girdi üçüde.





Mark yatağında yüz üstü uzanırken karşısındaki pufa oturmuş iki genci izliyordu hala.
"Sizde sevgili misiniz?" İki gençte şaşkınlıkla bakarken gergince gülümseye başladılar. Değişik davranıyorlardı işte şimdi.
"Yok canım Hendery'le mi? Hah!" Xiaojun yüzünü buruştururken oturduğu yerde hafifçe yan döndü.
"Bende seni zeki zannederdim Mark cidden Xiaojun'u mu yakıştırdın bana?" Hendery'de gözlerini devirirken o da zıt yönde dönmüştü.
"Sadece bir soruydu bu kadar abartmanıza gerek yok." Sessizce öyle yatarlarken Xiaojun düz dönerek Mark'a çıkardı bakışlarını.
"Kral Haechan nasıldı? Sizinkiler gibi mi?" Xiaojun Mark'ın düşüncelerini merak ederken Hendery'in de dikkatini çekmişti bu konu şimdi.
"Bizde dövmeler yok, genelde de soylu kesim dövme yaptırmaz ve bizler dövmeyle doğmayız. Saç renkleriniz hiç alışık olmadığım türde. Ama o sizden daha farklı." Bakışlarını tekrar çocuklara indirdiğinde gülümseyerek onu dinlediklerini fark etmişti.
"Nasıl farklı?" Mark kralı bir kez daha düşünmeye çalışırken gerilmişti istemeden. Yaydığı aura bambaşkaydı. Daha önce hiç onun gibisini görmemişti.
"Korkutucu. Ve kral olduğunu açıkça belli ediyor." Karşısındaki iki gençte başını sallarken saatlerdir oturdukları yerden toparlanmaya başlamışlardı.
"Saat gece yarısını geçmek üzere odamıza gitmek zorundayız. İyi geceler sabah yine erkenden burda oluruz." Mark başını sallarken dışarıya çıkan iki genci izlemeye başladı.
Kapıyı açıp Xiaojun'un geçmesi için bekleyen Hendery hoşuna gitmişti. Onun bu hareketiyle belli etmeden gülen Xiaojun daha da hoşuna gitmişti. Aptallar diye geçirdi içinden defalarca.
Tamam Mark çok zeki birisi değildi fakat bunu anlamayacak kadar aptalda değildi. Ve Mark bu gece zeki olmayışının bedelini çok fena ödeyecekti.

Parmak uçlarında uzun parıltılı koridorda yürürken ses çıkarmamaya çalışıyordu.
Johnny'yi özlemişti. Tüm gün onun yanında değildi ve merak ediyordu. Belki yanında bile uyuyabilirdi.
Ona olan ihtiyacını bugün çok daha iyi anlamıştı. Uzun koridorda yürürken nihayet gördüğü kapıyla mutlu olmuştu.
Koridorda kimsenin olmayışı hiç dikkatini çekmemişti o ana kadar.
Ve Mark'ın hayatı boyunca verebileceği bir tavsiye olsaydı bu tanımadığınız bir yerde başı boş kesinlikle gezmeyin olurdu.
Bordo kapıyı hafifçe aralarken beline batan ufak şeyin gömleğinin rahatsız dantel detayları olduğunu düşünmüş parmağıyla çekiştirmek istemişti.
Ancak ne danteldi batan ne de rahatsız gömleği.
"Gece dışarıda gezmenin yasak olduğunu söylemediler mi sana?"

 "Gece dışarıda gezmenin yasak olduğunu söylemediler mi sana?"

¡Ay! Esta imagen no sigue nuestras pautas de contenido. Para continuar la publicación, intente quitarla o subir otra.
Aranyhid • markhyuckDonde viven las historias. Descúbrelo ahora