Şeytan Öldü !

52 6 0
                                    


M.S 453 Gecesi


Kulağındaki uğultuyu geçiremiyordu. İki eliyle kulaklarını kapattı.

"Şeytan öldü. Şeytan öldü ! "

Esen rüzgar değildi kanını donduran. İldiko ile evlilik törenindeyken Attila tarafından Roma'ya gönderilmişti.Yaklaşık 2 gün geçmişti. Ne olduğunu anlayamıyordu. Bağıran orta yaşlı bir adamı atından inmeden yakasından tutarak nefesini kesti.

"Ne demektesin sen? Kim öldü ! "

Korkudan gözlerinin akı ortaya çıkan adam istavroz çıkartarak kaçtı. Arkasına dönüp dönüp bakıyordu. 

Attila ölmüştü. Roma'yı ve papayı haraca bağlayan,dilediğince kıta üzerinde at koşturmayı hedefleyen yüce hakan ölmüştü. Barlas ne yapacağını bilemez şekilde kasabanın ortasında atıyla durdu. 

Sağında ve solunda kandillerle aydınlatılmış evler, karşısında yıkılmakta olan bir sur kapısı, onun yanında ise baş ağrıtan cinsten durmadan çalan bir çan. Kutlama yapılıyordu. 

Sağından insanlar kiliseye doğru gitmekte ve ilahiler söylemekteydi. Gözlerini kapadı ve sakinleşmeye çalıştı. Atına huzursuzca çarpan bacakları atının da huysuzlanmasına sebep olmuştu. İlahiler,çan sesleri,atının burnundan aldığı hırıltılı nefes...

Birden okunu gerdi ve kilise çanına bıraktı. Çan başındaki adam kilise önündeki şişelerin üzerinde düştü. Kan ile karışık akan şarap insanları çıldırtırcasına korkuttu.

"Praetorian ! Praetorian ! (Muhafızlar !)

Barlas kafasını kaldırdı birden. Üzerine meşalelerle gelen askerler gördü. Yağan sağanakla birlikte esen rüzgar ise meşale ateşlerini zaman zaman zayıflatıyordu. Zırhlıların metal şıngırtıları ise kasabanın diğer tarafından dahi duyulabilecek cinsteydi.

Yağan yağmur iyice ağırlaştırıyordu askerleri. Barlas okunu gerdiği gibi başından vurdu birisini. Hızlıca ikinci oku göğsüne nişanladı ve atına hızlıca bindi. Burada muhafızlarla uğraşamazdı. Hakanlık yıkılabilirdi. Öncü birliklerde komuta ondaydı. Onların dağılmalarını engellemesi gerekiyordu. Emrinde onca asker varken kendisi gönüllü olarak gitmişti Roma'ya. Daha bir gece kalmış ve bu felaketi duymuştu.

Gözlerinden akan yaşlar, kulağında bir uğultu. Aklına binlerce anı geliyordu. En can alıcısı ise sürekli aklındaydı.

Papa  Attila'nın önünde diz çökmüş ve af dilemişti. O kadar gururlandığını hatırlamıyordu. Bir ara içten içe korkmuştu hakanın din değiştireceğinden. 

Fakat çadır dışından duyulan ses onu rahatlatmıştı :

"Siz şaşırmışsınız. Tanrı'nın oğlu mu olur? O tektir. "

Piskopoz ve Aziz III. Sixtus'un halefi çaresizce dönmüşler ve Attila'nın sözünü tutmasını temenni edeceklerdi...

Kafasını silkeleyerek anılardan uzaklaştı. Atının üstü sırılsıklam olmuştu. Çamura bata çıka yürüyor,nalları çamurdan gözükmüyordu. Yağmur hafifçe durmuş puslu bir havaya yerini bırakmıştı. Önünü göremiyordu fakat içinde korku yoktu.

Tenine mızrak girse gülecek olan Barlas küçük bir erkek balası gibi ağlıyordu. Bir sık ağaçlık bölgeye geldiği zaman atının üstüne sarılıp kollarını sardı atına. Huzursuz bir uykuya bıraktı kendini. Gözünden akan yaşlar atının yelesinde birikiyordu...

Tanrı'nın Kırbacı'na Son GörevWhere stories live. Discover now