Tanrı'nın Kırbacı Öldü

20 2 1
                                    


M.S 453
Büyük bir korkuyla uyandı. Kafasını atından tam kaldırmadan yatış pozisyonunda bir müddet sağa sola baktı. Gördüğü kabus değildi demekti. Dün gece kaldığı yerdeydi. Atının her tarafı sırılsıklam olmuş kendisi gibi o da titriyordu. 

Ateş yakmazsa at hastalanabilir bu diyarlarda bu kılık kıyafetiyle saldırıya uğrayabilirdi.Hun askerleri serbestçe Roma'da dahi gezinirken şimdi Attila'nın ölümüyle buralarda tehlikedeydi.

Atından hızlıca indi. Çizmesinden sıçrayan çamur atın karnına değince hafifçe ürktü. Hemen çevredeki taşlardan bir ocaklık yapıp kuru dal aradı ve bazı dalları hançeriyle kesti. Atını ateşin yakınına aldığında çıkarttığı hırıltı yüzünü güldürdü. Nasırlı elleriyle yelelerini okşadı.

" Kongar'ım ne olacak bizim halimiz ? Hakanlık eriyecek. Kimin korkusu vardıysa hepsi birden saldıracak."

Kongar, kafasını kaldırıp sanki anlar gibi Barlas'a baktı.Ya atın gözü yaşlanmıştı ya da Barlas işi duygusallığa vurmak istiyordu."Sen de bir Hun askerisin Kongar. Sulandırma gözleri." diyerek kendi gözlerini sildi. 

İki arkadaş gibiydiler.

Attila,Barlas'ı çok severdi. Bu küçük atı o zamanlar bıyıkları yeni terlemiş olan Barlas'a vermişti. Abisi Bleda'nın ayak işlerini yaparken bir akında Attila'nın dikkatini çekmiş ve onu kendisinin kullanması için abisinden almıştı. 

Şimdi Barlas babasını kaybetmiş gibi dağılmıştı.Bir müddet ısındıktan sonra obaya dönmesi gerektiğini hatırladı.

Ateşi söndürmeden üzerine eğimle taşı kapattı. Sonra közleri ikiye ayırıp üzerlerine dal parçaları bıraktı. Daha sonra elindeki taşı ortalarında bırakıp ayağa kalktı. İki farklı duman oluşmuştu. Kafasını kaldırıp baktığında ise iyice ayrılıyordu dumanlar. İki farklı ateş yakılmış izlenimi veriyordu. En son gitmeden yayını gerip tüylü oklarından birisini ağacın gövdesine fırlattı. Ola ki haberi olmayan Hun var ise bu işaretleri anlamalıydı...

------ ------- -------- --------- 

 Günlerce at sürdü. Macaristan'a varmıştı. Kampın yakınlarında atını üstünde bitap düşmüş bir asker gördü."Kayra!"Yavaşça kendisine doğru yaklaşınca attan inip sarıldılar. 

"Nasıl oldu bunlar ? Niye engellemedi kimse? "

Cevap vermesine fırsat kalmadan sesler duyuldu. Dişlerini gıcırdatıyordu. Tören için artık son hazırlıklar tamamlanmıştı.

Attila'nın saçlarının bir kısmını kestiler, korkunç savaş yaralarıyla dolu yüzünü örttüler. 

Bütün askerler ağlıyordu ama bu ağlayış kadınca bir sızlanma ve gözyaşı değildi . Hançerleriyle gözlerinin altını çizerek akan kan ile birlikte ağlıyorlardı. Acımasız ama mert olan bu korkunç savaşçılar kendi kanlarını akıtarak yas tutuyorlardı.

Kan ağlıyorlardı.

Ovanın ortasında dev bir ipek çadır yürüyordu, çadır sayısız arabanın üzerine kuruluydu ve Attila'nın cesedi çadırın önüne yatıyordu, cansız yatarken bile saygı duyuluyor, korku veriyordu.

Koca ovada kimse konuşmuyordu, sadece tekerlek gıcırtıları, nal sesleri, at kişnemeleri, silah şakırtıları vardı.

"Strava" başlıyordu. 

Ölüm esnasında dahi kutlama yapılıyordu. Attila'nın değerli eşyaları toplanıyordu. Barlas,Kayra'ya yaklaşarak :

" Gitmemiz lazım çocuk. Bu törenin geri kalanını görmeyeceksin. Sür atını sıra peşime."Kayra oralı olmadı. Barlas son kere elini uzatsa da omuz silkti Kayra. 

Barlas son defa dönüp cesede baktı. Elini göğsüne vurup yavaşça sürdü atını. Kimse dönüp bakmadı bile. Kendi askerleri dahi. Barlas kafasını sallaya sallaya ilerledi...

Tanrı'nın Kırbacı'na Son GörevWhere stories live. Discover now