BULGAR TEHLİKESİ

38 3 0
                                    


688 yılının bahar günleri yaklaşmaktaydı. II.Justinianus düşünceli şekilde tahtında oturmaktaydı. Kartal işlemeli yaldızlı camlardan dışarı bakmakta,gelen rüzgar yelelerini uçurmaktaydı kıyafetinin. Krallığı tartışılıyordu. Defalarca Bulgar kralı Asparuh'tan destek istemiş ve bu sayede tahtında oturabilmişti. Şimdi ise Bulgarlar ile savaş halindeydi. Ve homurtular tekrardan başlamıştı...

Açılan kapı mermer sütuna sertçe çarparak koridoru yankılattı.
"Kralım asiler ayaklandı başpiskoposu katlettiler.Saraya geliyorlar!"
Kral sakince oturmakta ve tepki vermemekteydi.Sol elini yavaşça kendisine yaklaşması için askere yöneltti.Ayaklarını sürte sürte yavaşça ilerledi ve diz çöktü.
"Garnizonu boşaltsınlar. Selikos geliyor. O ve garnizon askerleriyle derhal karşı saldırıya geçilsin.Acımadan asayişi sağlayın ! "
Justinianus huzursuzca dolanmaya başladı ve hızlı şekilde saray önündeki çeşmeye yöneldi.Muhafızları hemen yanına gelmişti.Savaşlarda kendisine güven veren Roma mızraklarının parıltısı ilk defa içine korku veriyordu.
Gerçekten de saraya yaklaşmışlar fakat imparatorluk askerleri asileri püskürtmeye başlamıştı. Gülümseyerek arkasına döndü ve seslendi :
"Kumandan!"
Kumandan miğferini düzelterek gelip diz çöktü.
"Zaten bu hamleyi beklediğimden isyan başarısız olacaktı.Şimdi tüm bu keşişleri dağıtın daha sonrasında garnizonu denetleyip orduyu toplayın. Bulgarlar'ı geçitlerden geçerek kendi obalarında sıkıştıracağız."
Elini yumruk yaparak göğsüne vuran asker, sol dizini yerden kaldırıp hızlıca geri döndü.
Bulgarlar Trakya'ya varmadan önce Slavları yenecek ardından Bulgarları atacaktı Balkanlardan. Talimatı alan Selikos hızlıca orduyu topladı ve ve ikmal yollarının denetimi için biraz birlik ayarlayarak Trakya'ya doğru gönderdi.
Emrinde sekiz bin asker olacaktı. Bunların sadece iki bini okçuydu ve diğerleri ağır zırhını takacaklardı. Planlarına göre başkentten yaklaşık 5 bin kişi ile çıkacak ve Trakya'ya varmadan asıl vurucu güruh yolda katılacaktı. Selikos kraliyet fermanını alarak yola koyuldu.Atına binip mor tüylü başlığını düzelterek saraya doğru hırsla baktı:
"Sen isyanı bastırdığını mı düşünüyorsun? Bir de haberim oldu diye böbürlenmektesin. Haber verdiğim kadar haberdarsın." diye hırladı ve serçe vurdu mahmuzu.
General olarak yetkiyi devralmış ve orduyu şehirden çıkartmıştı. Bulgarları ezip bu orduyla tahta geçecekti. Her şey miğferinden parlayan güneş gibi parlak geçecekti.
Geçecek miydi ?

--------- ----------
Bir kişneme sesi gecenin karanlığını deldi. Tervel yatağından sıçradı gayri ihtiyari kılıcını kaptığı gibi çadırı açtı.Kalkar, atından bir hışımla indi ve el vurup selam verdi.
"Han beyim surdan çıktılar Trakya'ya doğru gelmekteler lakin ordu iki bölümden gelecek. Bu gelen birlik sayıca çoklar fakat onlara katılacak olan birlik sayıca daha az. Ve çok daha geç katılacaklar generalin ordusuna."
Derin bir nefes alan çaşıtının omzuna koydu elini Tervel :
"Evlat Slavlar, Slavlar nerede ?"
" Beyim Slavlar şuan beklemedeler ama daha büyük bir tehlike var.İmparator ordu yolladı ama Slavlar bizden önce görecekler imparator ordusunu. Ama er geç buraya gelecekler. Ben diyeyim 6 gün siz diyin 8. Ama ya Slavlar ya imparator bizi sürmeye gelecekler."
Sakalını sıvazlayan Tervel karşı tepelere doğru bakıp iç geçirdi.
Kafasında bir plan var gibiydi. Kalkar gözlerinin içine bakıyor bir şey anlamaya çalışıyordu.
"De hele bu destek verecek birlik neden yavaş varacak böyle ?"
"Zırh takmışlar ve süvari birlikleri azdır beyim. Vadiye varmaları kolaydır da geçmeleri biraz zorlayacaktır."
Tervel Han gülümseyerek Kalkar'a baktı.
"Zorlayan vadi mi olacak göreceğiz."
Kalkar saygıyla başını hafifçe eğip selam verirken Tervel Han savaşı kafasında oynatmaya başlamıştı bile.
------- -------------
Gecenin karanlığını gür bir ses yardı.

" Bana bakın yiğitler ! Sadaklarınızı doldurun,kılıçlarını bileyin ve hafif zırhlarınızı giyin.Tepeye biz geçersek vadiden çıkarmayız."
Tervel Han'ın emriyle Beserabya'da bin kişi bırakarak yaklaşık 4 bin kişiyle yola çıkıldı. Atlara eyerler vurulmuş askerler sadaklarca ok almıştı. Sadece iki yüz kişi tam takım zırh giymişler diğerleri bineklerini yedeğe almışlar ve bolca meşale hazırlamışlardı. Tervel Han orduyu ikiye bölerek seslendi:
" Okçular ve zırh giymişler! . Yamaça yerleşin kendinizi olabildiğince belli edin sağınız ve solunuzda meşaleler yansın. Gözüken kim varsa sağanak yağmura tutun onları."
Sol elini kaldırarak kılıçları havada kendisine bakan askerlerine yöneldi :" Sizin için ayrı planım var. Okçuların aksine siz ormanda gizleneceksiniz. Balhur beyinizle beraber vadiyi geçip tepeye yaklaşanlara arkadan kapana alacaksınız. Ben de yanıma iki bin kişi alarak Dobruca'ya gideceğim. tutabildiğiniz kadar tutun. Ve Tuna Bulgarları'nın Slav köpeklerine benzemediğini süslü zırhlarına desenler çizerek anlatın"
Kalkanlara vurulan kılıçlar tepeye doğru bir yankı oluşturuyordu. Tervel Han asıl saldırının kendisine olacağını biliyordu. Ne diye vadiye sevk etmişti ordusunun çoğunu?
Dobruca elden gidecekti. Tervel Han ise şunu iyi biliyordu. Düşmanın düşmanı dost olurdu. Babası Asparuh'un nice zorlukla toparladığı düzeni yem etmeyecekti. Koşumları eline alarak atını sürdü. Kendisini takip eden ordusunun çıkardığı metal seslerine nazaran vadiye yönelen okçular sessiz ilerliyordu. Zaten sesi imparator askerlerine çıkarttıracaklardı ..

Tervel Han'ın BulgarlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin