Love is

351 55 12
                                    


Benim odama gelmiştik. Yoongi duvarlara asılı tabloları incelerken, ben annemlerin biraz daha arkadaşlarıyla sohbete devam etmeleri için dua ediyordum. Mary beni izinsiz rahatsız etmezdi. Fakat annem için aynı şeyi söyleyemezdim. Sofradan izinsiz kalktığım için muhtemelen şu an sinirden kuduruyordu.

"Bu Picasso mu?" dediğini duydum Yoongi'nin. Heyecanı beni gülümsetmişti. Ben resimlerden pek anlamazdım. Bunların birçoğu da Mary'nin hediyesiydi. Hepsi orijinal tablolardı. Bir servet yatıyordu bu boyanmış kağıt parçalarında.

"Öyle olmalı." diye mırıldandım. "Bilir misin?"

Hızlı hızlı başını sallamıştı. "Aman Tanrım!" diye bağırdı sonra. "Dalí!" Koşarak tabloya doğru gitti. "Belleğin Azmi mi bu? İnanmıyorum. Cidden bu kadar zengin misin?"

Son dediği büyük bir kahkaha atmama neden oldu. Gülüşüm gözlerimi kapatırken, kahkahalarım odada yankılanıyordu. Nihayet sakinleşip gözlerimi açabildiğimde Yoongi'yi tam dibimde bulmam irkilmeme neden olmuştu. Beklemiyordum. "N-ne? Ne oldu?" diye sordum şaşkınlığım devam ederken. Çözemediğim bir ifadeyle bakıyordu yüzüme.

"Tablonun en güzeli karşımda." dedi. Bana değil de kendi kendine der gibiydi tavrı. "Bir daha gülsene." Ne demek istediğini tam anlayamasam da ikiletmedim onu. Dudaklarım az önceki gibi kıvrılırken iki yana, o da gülümsüyordu ben gibi. Onu gülerken görmek benim daha çok gülümsememe neden olmuştu. Sonra şey oldu, Yoongi beni öptü. Yine. Gözlerimin içine baka baka. Tam gülüşümden. Utanmadan. Arsız arsız. Fakat bir o kadar şefkatli. İçim titredi. Donakaldım. Sonra o da kızarmış yanaklarıyla tablolara geri dönmüştü zaten. Afallayarak kalmıştım arkasında.

"Sen bir şeyler çiziyor musun?" diye sordum nihayet sesimi bulup kendime gelebildiğimde. Sessiz ortam kırılsın, Yoongi biraz daha konuşsun istedim.

"Çiziyorum." diye yanıtladı beni. "Ama daha çok kara kalem. Nude tablolar. Tüm bunlar ilgimi hadsafhada çekse de insan vücudu daha çok çekiyor."

"Demek insan vücudu." diye tekrarladım onu yanına yaklaşırken. O tabloları izlerken ben de çenemi omzuna yaslayıp eşlik ettim. Parmak uçları kurumuş boyaların üzerinde dolanıyordu. Benim de üzerimde dolansın istedim o an arsızca. "Yoongi?" diye seslendim. Başını çevirmeden dinlediğini onayladı. "Beni çizer misin?" Vücudunun çenemin altında titrediğini hissetmiştim. Yüreğim bir kuş gibi kanat çırpıyordu ve yanaklarımın şimdiden kızardığına emindim.

Yoongi bir süre sessiz kaldı. Sonra sakince benden ayrılarak karşıma geçti. Yutkunduğunu görmüştüm. "Emin misin?" diye sordu yine de telaşesine rağmen net çıkan sesiyle. Tatlı telaşı beni heyecanlandırmıştı. Hızlıca salladım başımı.

"Annemler henüz gelmediklerine göre bu gecikecekleri anlamına geliyor. Mary de beni izinsiz rahatsız etmez. Bu odayı kullanabiliriz." Bu sefer o beni başıyla onaylamıştı. Bakışlarını kaçırıyordu ve bu midemdeki kelebekleri hareketlendiriyordu. "Keyfine bak." dedim ve hızlıca arka odaya geçtim. Yoongi'nin karşısında çırılçıplak kalma fikri beni şimdiye dek hissetmediğim duygular içerisine sürüklüyordu. Ellerim terlemişti ve titriyordu. Derin bir nefes alarak üzerimdekilerden kurtuldum. Mary'nin odamda kalan sabahlığına takıldı gözüm sonra. Kendimce utanarak uzandım ve üstüme geçirdim. Özel bir resim olsun istiyordum. Ama bir erkek olarak kendinden süse sahip kadınlardan eksiktim. Bu yüzden kasayı açarak düğün hediyesi olarak Mary'ye seçtikleri kolyeyi aldım. Küçük avcumun içinde sıkarken içeriye adımladım. Yoongi çizim için gerekli alanı ayarlıyordu. Pantolon askıları yanında sarkarken, gömleğinin kollarını dirseklerine kadar kıvırmıştı. Gözlerine dökülen siyah saçlarıyla loş ışığın altında öyle güzel görünüyordu ki, dudaklarımın kıvrılmasına engel olamadım.

CQD//yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin