25.4

145 16 5
                                    

"Kolun Üç hafta boyunca alçıda duracak Jaehyun. Ama bu süre uzayabilir o yüzden dikkatli olmalısın."

"Sikeyim hepsini. Nerede bu Ten?"

" 'Sokoyom hopsonoooo' Asıl ben seni sikeyim oh canıma değsin."

Taeyong gülmeye başladı. Ama güldüğünde bile canı yanıyordu o yüzden hafif acıyla sızladı.

"Tanrım, Taeyong ben... Çok özür dilerim... Bunların hepsi benim yüzümden oldu"

"Saçmalama Ten. Bence harikaydın, Sicheng de dahil hiçbirimizin yapamadığını yaptın."

"Hey, ben buradayım yalnız?" dedi Sicheng elini kaldırarak. Taeyong ona gözlerini kısıp gülümsedi.

"Hayır Taeyong. Ne olursa olsun, şu an benim yüzümden bu haldesin. Merak etme, günlerini göstereceğim onlara"

"Ten... Ah tanrım sen ciddi misin?! Bak yeniden bir kaos yaratmamalıyız bence!"

"Ben yaratıcam Taeyong. Ve kaos değil." yan tarafımızda yatan Jaehyun'u aramızda perde olmasına rağmen görebiliyordum. "Başka şeyler yapacağım merak etme"

Sicheng yanıma gelip kolunu omzuma attı.

"Hyung, ben seninleyim."

Sicheng epey tatlı bir çocuktu. Ona Çince "Biliyorum hyung, sen benim idolümsün" dedim. Taeyong kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

"Sen Çince biliyor musun?"

"Tabi ki. Ben etnik olarak Çinli'yim. 4 yaşımdan 15 yaşıma kadar orada yaşadım. Sonradan tekrar Tayland'a döndüm ama sonra buraya gelmek zorunda kaldım.

"Zorunda kaldım derken?" dedi Sicheng gözlerini kısarak.

"Boşver. Uzun hikaye sonra anlatırım."

Sicheng kafasını salladı.

O sırada Jaehyun bağırarak "Chittaphoooonnn! Hayatını bir bukalemun olarak geçirmeye hazır ol. Artık beni gördüğün her an kaçacaksın dostum!" dedi.

Üzgünüm ama, bu baya komikti. Kahkaha atmaya başladım. Benimle beraber Taeyong ve Sicheng de gülüyordu ama Taeyong'un endişeli olduğu çok belliydi.

Sonra Sicheng telefona bir mesaj gelir gelmez kapıya yöneldi.

"A şey... Ben gitsem iyi olur. Hoşçakalın çocuklar ve Taeyong... Yüzüne sallama çayı soğutup onu bala batırıp yüzüne sürebilirsin. Böyle yaralara iyi geliyor geçmiş olsun. Hadi görüşürüz!"

"Görüşürüz Sicheng?"

Bu çok tuhaftı. Mesajı görür görmez yüzü bembeyaz olmuştu.

"Neden apar topar gitti?"

"Sanırım babasından dolayı. Çok ağır kansermiş babası biliyor musun? Ve abileri de ona sürekli şiddet uyguluyormuş."

Dudağımı ısırdım. Demek şiddet ha? Anlaşıldı ben bugün de rahat durmayacaktım. Taeyong'tan sonra Chenle'yu da yanıma alıp Sicheng'in evini bulmalıydım.

Ben yandaki koltuğa oturup yerdeki fayansların sayısını sayarken içeriye bir kadın girdi.

"Aman Tanrım, Taeyong! Kim yaptı sana bunu?!"

Kadın sarı saçlı bir şeydi. Kısa boyluydu ve Yoona'dan bile güzeldi. Taeyong'un ablası falandır diye düşündüm ama gerçekten, baya baya güzeldi.

Taeyong'a sarılıp yüzündeki yaraları inceliyordu. Taeyong ise tüm masumluğuyla ona bakıyordu.

"Sorun değil Bayan Taeyeon. Alışkınım, beni biliyorsunuz"

"Alışma Taeyong. Böyle şeylere alışma. Yarın mdüür yardımcısıyla kon-"

"H-Hayır olmaz Bayan Taeyeon! Şey... Zaten..."

Ayağa kalkıp her şeyi anlatmaya karar verdim.

"Müdürle konuşmanıza gerek yok Bayan. Kavgayı zaten ben başlattım. Muhtemelen okuldan falan atılırım."

Kadın bana büyük bir sinirle bana bakıyordu.

"Demek senin yüzünden Taeyong bu halde ha? İnanamıyorum! Neden ha neden?! Kiminle kavga edeceksen git özel olarak kavga et, onun ne suçu var?!"

Yüzümü ekşittim.

"Özür dilerim ama-"

"Lütfen, bir kez daha sınıfta böyle kaoslar çıkarma Ten."

"Adımı nereden biliyorsunuz?"

Taeyong tam konuşacaktı ki kadın zaten cevabı vermişti.

"Yanda yatan çocuk senin adını haykırıyor da ondan."

Derin bir iç çekip gözlerimi yere diktim.

"Neden hala buradasın?"

Kadın bana kapıyı işaret etti.

"Çıksana? Taeyong senin yüzünden bu halde niye hala buradasın? Çık?"

Başımı salladım ve çantamı omzuma atıp Taeyong'a gülümseyerek baktım.

"Ten? Hayır Bayan Taeyeon, Ten'in hiçbir suçu yok. Lütfen, burada kalsın!"

"Ben geldim Taeyong ona gerek yok." kadın bana öldürücü bakışlar atıyordu. Anlaşılan Taeyong onun için çok değerliydi. Omuzlarımı silkip kapıyı açtım ve "Geçmiş olsun Taeyong, tekrar özür dilerim. Okula gelme yarın, dinlen bol bol. Görüşürüz."deyip çıktım.

İstenmemeye alıştıktım. Daha okulda dört veya üçüncü günüm mü neydi, ama atılacaktım. Bütün okul aile birliğinin önünde hem de. Hepsinin önünde gücümü kullanamazdım. Beni direk fark ederlerdi. Sonra herhalde intihar falan edip milletin mezarımın önünde orta parmak çekmesine göz kırpardım.

Gerçi gerek yoktu, Jung Jaehyun beni hastanenin çıkış kapısına geldiğimde yere sermişti. Çok yorgundum o yüzden ona karşılık veremezdim. Artık hayatı salmıştım. İki dakikada hem de.

"Seni amcık... Göt... Siktiğimin- Aahh! N-Noluyor lan..." Jaehyun beni öldüresiye döverken benim küçük, işe yaramaz kardeşim beni kurtarmıştı.

Neyse canım, en azından tek başıma okuldan atılmayacaktım. Yanımda Chenle da olacaktı.

lonely but happy 心𝒕𝒂𝒆𝒕𝒆𝒏Where stories live. Discover now