17 ✎

2.4K 271 186
                                    

Elitler ve Kekolar buluştular. Artık samimiyet dolu bir kucaklaşma faslından geçtiler. Sonra bakışlarıyla çardakta tek başına oturan bir kızı yerinden kaldırıp mutlu bir şekilde çardağa yerleştiler. Cipsler ortaya çıktı. Kolalar masanın üzerine koyuldu. Tabii, sonra bardak almayı unuttuklarını fark ettiler. Normalde kendi aralarında olsalar herkes aynı  şişeden içerdi. Ama yanlarında şu an elit kankaları vardı. Bu yüzden Woojin ve Seungmin sakince bakkaldan bardak almaya gitmişlerdi.

Yolda yürürken Seungmin Woojin'e döndü ve bir şey diyecekmiş gibi baktı. Ama vazgeçip geri önüne döndü. Bunu fark eden Woojin "N'oldu? Dökül," dedi. Seungmin yutkundu ve ağzındaki baklayı çıkardı.

"Sen de Hyunjin'i özlüyor musun?"

Woojin önce sert sert baktı ama sonra gardını indirdi. "Aslına bakarsan evet," dedi. Köşeyi döndüler ve bakkal karşılarına çıktı. "İyi çocuktu, yani iki tarafı da aynı anda yürütmesi dışında."

Seungmin başını salladı ve başka bir şey demedi. Gidip bir sürü bardak aldılar. Nasıl olsa para onlardan çıkmıyordu. Koca gönüllü Felix vermişti. Bu yüzden çeşit çeşit Big Bubble bile almışlardı. Geri döndüklerinde bardakları tek tek herkese dağıttılar. Herkesin kolası dolduruldu, cips paketleri açıldı ve aynı zamanda Efkarlı Şarkılar çalma listesi de...

Şarkılar değiştikçe bütün kekolar bir yandan ağızlarına cips sokup bir yandan şarkı söylüyordu. Aralarında en güzel sese sahip olan Jeongin "Ama yok yok yok yok yok bir önemi yok yok yok!" diye bağırdığında Felix olduğu yerde sıçradı. Diğerleri de biz nereye düştük böyle der gibi bakıyordu. Han onların bu hallerine güldü ve doğru anın bu olduğuna karar verip yerinden kalktı. Felix'in yanına oturup bacaklarını masanın altındaki demire yasladı. Sonra da Felix'e doğru döndü. 

"Canım benim saçın da ne güzel olmuş."

"Saol kanki," diyen Felix yeni boyadığı saçlarıyla oynadı ve gülümsedi.

"Sen tek kardeştin, değil mi?" Han konuya girmek için başka bir cümle bulamamıştı. O gergin bir şekilde Felix'in vereceği cevabı beklerken Felix başını iki yana salladı. "Hayır, ablam var." Sonra gözü bir yere takıldı ve "Şu an buraya geliyor hatta," dedi. Han anlamayarak başını Felix'in baktığı yere çevirdi. Çardağa doğru sinirli bir şekilde gelen Siyeon'u gördü. Ağzı şaşkınla aralandı ve farkında olmadan o da Felix gibi ayağa kalktı.

"Aaa! Ablacığım burada ne yapıyorsun?" Felix endişeli bir şekilde ablasına yaklaştı. Siyeon durdu ve çardakta oturan gençlere ters ters baktı. Sonra bakışları Han'da durdu. "Ben bunu bir yerden hatırlıyorum," diye mırıldanıp gözlerini kısarak ona baktı. Han olduğu yerde kalakalmıştı. En zorlu rakipleriyle olan kavgalarında bile bu kadar korktuğunu hatırlamıyordu.

Felix de Han'a kısa bir bakış attı. Neler olduğunu anlamamıştı. Ablası ona seslenince başını çevirdi ve kendisine uzattığı anahtarı aldı.

"Aptal şey, yine anahtarını evde unutmuşsun!" 

Felix'in yanakları kızardı. Anahtarını cebine attı ve içinden ablasına kızmaya başladı. Neden kibar ve sakin biri olamıyordu ki? 

Siyeon dün kardeşinin boyadığı mavi saçlarını savurdu ve Han'a tekrardan kısa bir bakış attı. Kardeşine "Neyse geç kalma, hadi görüşürüz," dedi ve arkasını döndü. Kulaklıklarını takarak parktan çıktı. Felix arkasını döndü ve mahcup olmuş bir şekilde arkadaşlarına baktı.  Ama onlar fenalık geçiren Han'ın başında toplandıkları için kendisini fark etmedi bile. Neler olduğunu anlamak için koşarak yanlarına gitti. Han'ın kıpkırmızı olduğunu ve zor nefes aldığını fark edince çığlık attı. 

"Han iyi misin? Ambulans çağıralım mı?"

Han bir anda kendine gelip sırıtmaya başladı ve ona endişeyle bakan arkadaşlara dönüp şu cümleyi söyledi:

"Ben aşık oldum herhalde."


aga

bedelini ödedik içimiz yana yana; stray kidsWhere stories live. Discover now