Küçücük beşiğinde, dünyanın tüm kirlerinden uzakta, mışıl mışıl uyuyan bebekler ve onların her soluğunu bir dua gibi dinleyen anneler...
Yorgun argın işten dönüp, tomurcuk kokulu çayını yudumlarken, gözünü bir an bile ekrandaki maçtan ayırmayan babalar...
Sımsıcak güneşin altında, denizin kıyıya her vuruşunda çıkardığı o huzur veren sesi dinleyenler...
Hevesle beklediği filmin gösterimini en iyi ses ve görüntü kalitesine sahip salonlarda izleyen seyirciler...
Parklarda koşturan çocuklar, işe giden milyonlarca insan, üniversite kampüslerini dolduran, geleceğe umutla bakmamızı sağlayan gençler...
Bir de...
Tüm bunlar güven ve huzur içerisinde olabilsin diye, silahlardan çıkan her mermiyle canı pahasına dans edenler...
''Çok kalabalıklar komutanım! Başımızı çıkardığımız an hepimizi...'' kısa bir sessizlik oldu ve bu sessizlikte sadece silahların ateşlenme sesleri duyuldu.
''Şerefsiz köpekler... Çok iyi yerde sıkıştırdılar.''
''Peki ne yapacağız komutanım?'' yine kısa bir sessizlik ve dinmek bilmeyen silah sesleri...
''Sonuna kadar mücadele edeceğiz... Ama... Son kurşunu kendinize saklamayı unut...'' Uzaklardan gelen çok silik bir ses duyuldu ve ardı arkası kesilmeden peş peşe devam etti.
''Ne oluyor lan! Cihangir görüşün var mı? Kim bu?'' Cihangir başını kaldırıp neler olduğunu görmek için çabaladı ve az önce üstlerine kurşun yağdıran it sürüsünün bir bir yere yığıldığını gördü. Şimdi gözleri uzaklardan kendilerine siper olan o yiğidi bulmaya gelmişti ama hiçbir şey göremiyordu.
''Olumsuz komutanım! Görüş yok. Bu her kimse baya sağlam nişancıymış!'' Komutan Cihangir'in bu sözlerine gülerken, sesini emrindeki timin her üyesi kulaklıklarından dinliyordu.
''Bizde yatmayı bırakıp şu sağlam nişancıya yardım edelim.'' Komutanın bu sözleriyle yeniden ayağa kalkan tim, ortalığı ateşe vermek için tetiğe bastı.
Onlar dağlarda çakalların kökünü kazımasa, bebekler huzurla uyur muydu? Çocuklar parkları, gençler kampüsleri şenlendirir miydi?
Hiç düşünmeden canlarını feda edecek, aslan yürekler, bükülmez bilekler olmasa umut olur muydu? Vatan sağ olur muydu?
* * *
Tim sağ salim yurda döndüğünde, Cihangir doğruca evin yolunu tutmuştu. Arabada çalan şarkının melodisine karışan, telefonun titreşim sesiyle düşüncelerinden kurtuldu ve aramayı cevapladı.
''Kurt!''
''Bizi o cehennemden kimin çıkardığını söylemedi.'' Kısa süren sessizlik yine aralarına çöreklenmişti.
''Fırat, Halil Albay bunun cevabını vermediyse bir bildiği vardır. Boş ver düşünüp durmayı da, bize gel!''
''Ayıp olmasın oğlum!'' Cihangir gözlerini devirip, derin bir nefes aldı ve
''Saçmalama be oğlum! Gel işte. Hem ev yemeği özledim diye söylenip duruyordun. Hadi bizde görüşürüz.'' Deyip telefonu kapattı ve eve doğru ilerlemeye devam etti.
Bahçeden içeri girmek üzereyken, arkasından gelen araçta onu izlemiş ve hemen yanına park etmişti.
''Dağda sen, şehirde sen! Yeter be!'' Cihangir ve Fırat birbirlerine gülerek araçlarından inip kucaklaştılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVDA KURŞUNU -Asena&Fırat- (TAMAMLANDI)
General FictionLütfen Dikkat! Hikayeyi anlayabilmek adına Efsane, Esmerim Lâl ve Esmerim Abre kitaplarını okumanızı öneririm. Kitapları internette ya da kitapçılardan temin edebilirsiniz. Derseniz ki kitabımız yok. Olsun yine de hadi gelin okuyalım :) Binbaşı Fır...