12. Bölüm: Altın ve Elmasın Savaşı

198 4 0
                                    

İnsanlar;
Tamahkârdır.
Nice tarihler göğüs gerse de yine bildiğini yapandır.

Güneş tam tepedeyken, başkentin Altın Hisar'a bağlanan surunda nöbetçi askerler gard şarabını yudumluyordu. Denizden esen rüzgar altın Anka kuşu sancağını kanatlandırıyordu. Altın Hisar, Herakles'in başkentini adeta sarılmış koruyordu. Başkentin sınırlarına kadar surlarla çevriliydi. Merkezi Altın Hisar ise Alaylı saray ile Dikenli Hisar'ın tam ortasındaydı. Başkente ki iki girişten birisi Altın Hisar'ın tam altından geçmekteydi. Diğer giriş ise batıda Gardinel krallığına giriş için V. Aruzen tarafından yapılmıştı. Altın boynuz olarak adlandırılan bu yerde, Kral V. Aruzen Gardinel krallığı ile yapılan savaşta sur kısmını yıkarak düşmanın beklemediği yerden saldırılmasına sağlamıştı. Sonuçta kimse tonlarca altından bir suru yıkacak cesaretli birini beklemiyordu. Başkent bu surlar sayesinde bu güne kadar saldırı almamıştı. Kimse başkente ilerleyecek kadar yaşamadığı da mağlumdu.

Askerler bunun bilincinde genellikle içki içip kendi aralarında şarkı söyleyip eğleniyordu. Askerlerden biri şöyle diyordu;

" Gardlarla savaşırken bir kadın gördüm. Kucağında ki çocuk ölmüştü ve benden yardım istiyordu öhöm öhm-."

" Ha! Yine mi aynı hikaye Lare! Artık başka hikayeler anlat bak altıma yapıcam şimdi. "

Asker içkisinden bir yudum alarak kafasında ki miğferi çıkardı.

" Kadını öldürmeyi düşündüm. Sonra dedim ki neden becermiyorum? Ee- etrafıma baktım, yerdeki cesetlerden kadını becerecek yer bulamadım öldürdüm ahah-ahahah."

Surda ki askerlerin hepsi bir anda kahkahalara boğuldu. Alkolün etkisiyle kalın ve gür sesleri uzaktan yankılanıyordu. O sıra da subaylardan biri bu gülüşmeleri duydu. Yanlarına doğru ilerledi. Hepsi bir anda susup ayağa kalktılar fakat ayakta duramıyorlardı. Subay nefesini içine doğru çekti. Kızacak olduğu her halinden belliydi. Fakat surun ötesinde bir atlı kendilerine doğru yakınlaşıyordu. Subay ilk başta anlayamadı. Doğruca Altın Hisar'ın generali Reiden'ın kapısını çaldı ve içeriye girdi. General masada bir kaç parşomene bakıp bir şeyler çiziyordu.

" General, doğuda ki surun ilerisinde bir atlı yaklaşıyor efendim. Uzaktan gümüş gibi parıldıyor efendim."

General Reiden, elinde ki kalemi bırakarak subaya doğru arkasını döndü.
"Yanlız mı?" Diye sordu. Subay kafasını onaylar şekilde sallayarak balkonu işaret etti. General Reiden altın kapının üstünden gelen kişinin Guren olduğunu hemen anladı. Bir muhafız generalinin zırhı o kadar parıldayabilirdi. Fakat neden tek döndüğünü anlayamadı. İlk başta kralın onu ne kadar çok sevdiğini ve ölmemesi için yolladığını düşündü. Ama Guren yaklaştığında üstü kan revan içerisindeydi. Altın Hisar'a yaklaştıkça ağlayış sesi daha net duyulmaya başlamıştı. Yüzünde ki ifade daha belirgindi. General Reiden'in içine bir anda sıkıntı girdi.

"Kapıları Açınn!!" Diye bağırdı. Hem sinirli hem de telaşlıydı. Krallarının ölüm haberinin gelmesi bütün krallığın sonu olabilirdi. Koşarak altın kapılara doğru ilerledi. Aşşağıya indiğinde Guren'de gelmişti. Yüzün de o kadar kan vardı ki sanki kan ağlıyordu. Altın Hisar'ın generali, "Ne oldu Guren! Bu halin ne? Kral nerede? Çabuk anlat!"

Guren, atından inerken subaylar yardım etti. Nefes nefeseydi. " Geliyorlar Reiden!"

General Reiden anlayamadı. Kafasında binlerce soru vardı.

Gölgelere HükmedenWhere stories live. Discover now