Bölüm 10

17 3 0
                                    

Kadroya yeni birisi daha dahil oldu. Bakalım yeni karakterimiz hikayede nasıl bir değişikliğe sebep olacak. İyi okumalar... Fotoğraf: Michael

Bir insana arkadaş değil dost gerekiyor. Senin zor durumunda yanında olabilecek her zaman sana destek olabilecek birisi. Eğer böyle birisini burabilirsen bir dost yüzlerce arkadaşa bedel olur.

  Kadının arabasından inince kimsenin olmadığı bir yere geçip çantayı incelemeye başladım. İçinde benim koyduğum iğneler ve silahlar vardı. Onun dışında telefon, cüzdan, sandviç ve su vardı. Telefonun ekran kilidini açtım ama şifre vardı. Daha sonra aklıma telefon üzerinden beni bulabilecekleri geldi. Hiç düşünmeden telefonu çöpe atıp oradan uzaklaştım. Cüzdanın içine baktım. İçerisinde 300 tl'ye yakın para vardı.  Kıyafet alabileceğim bir yer bakarken bir yandan da sandviçi yiyordum. Daha sonra büyük bir butik gördüm. Çok incelemeden bir şort, bir gömlek, bir kadın sırt çantası, bir ayakkabı, bir çorap ve bir tanede gözlük aldım. Hepsini giyip üzerimden çıkartmadan kasada parasını ödedim. Geriye sadece 30 tl param kalmıştı. Çantadaki malzemeleri birbirine aktarıp diğer bütün eşyalarımı başka butiklerin yanındaki çöpe attım. Burada daha fazla kalmak istemiyordum. Burada durdukça sanki beni yakalayacaklarmış gibi hissediyordum. Bu yüzden otostop çekmeye başladım. Yanıma bir araba yanaştı. Adam nereye gideceğimi sorduğunda Jessica'nın kuzenine ait yazlık aklıma geldi belki orada birkaç hafta saklanabilirim. Yazlığa en yakın köyü söyledim. Beni oraya götüremese de yakın bir yerde bırakmasını rica ettim. Adam bana biraz sulu davransa da pas almayınca sessizce yolculuğa devam etti. Telefondan Jessica'yı aramak için telefonunu istedim. Adam telefonla konuşmama izin verdi. Düşüncemin tersine tanıdıkça adam oldukça iyi ve samimi çıkmıştı. Sadece ilk başta sulanmıştı ama benden pas almayınca hemen kendini durdurmuştu. Yine de ben tetikteydim. Telefonu elime aldıktan sonra hiç kimsenin telefon numarasını ezberlemediğimi fark ettim. Sonra birden bire Jessica'nın numarasını bir arkadaşıma verirken ki anım canlandı zihnimde. Anım oldukça netti. Sanki daha yeni yaşamışım gibiydi. Bunun deneyden kaynaklandığını anlamam çok uzun sürmedi. Jessica'yı aradım.

-Alo

-Hey... Merhaba benim Ryan (Josh Ryan Hutcherson)

-Vanessa..! Aman Tanrım yaşıyorsun. İyi misin, neredesin, bu numara kimin, neden konuşmuyorsun?

-Sakin ol Jes. Kısa konuşmak zorundayım. Birisinden telefonuyla konuşmak için izin istedim. Hani doğum günümü kutladığımız yazlık vardı ya sizi orada bekliyorum. Diğerlerine de haber ver. Toplayabildiğiniz herkesi toparlayın ve çocuklarını getirme.

Lütfen ne demek istediğimi anla Jes lütfen.

-Çocuklar... Tabi tabi merak etme onları getirmem. Orada görüşürüz. Telefonu kapatıp adama uzattım.

-Çok teşekkür ederim Bay Henry. Adam kafasıyla onaylayıp bana gülümsedi. Dakikalar sonra dediğim köye geldik. Arabadan inip ne yapacağımı düşünerek yürümeye başladım. Geldiğim tatil yazında burada oldukça vakit geçirmiştim bu yüzden yazlığın nerede olduğunu çok iyi biliyordum. Ani bir kararla koşarak ormanın içine girdim. Koştukça daha da hızlandığımı hissetmeye başladım. Deneyin en iyi tarafı ise yıllar önce gelmiş olsam bile ormanı çok iyi hatırlayabiliyordum. 40 ya da 45 dakika sonra yazlığı sonunda buldum. Arada sırada dinlenmiş olmama rağmen nefes nefese kalmıştım. Etrafı iyice kontrol ettikten sonra yazlığın anahtarını sakladığımız yerden alıp içeriye girdim. Pencerelerden uzak durabilmek için üst kata çıkıp kendimi koltuğa bıraktım. Anahtarı neden buraya sakladığımızı bilmiyorum ama iyi ki saklamışız. Gerçi 2 yıl olmuştu bu yüzden aynı yerde olması beni biraz şaşırttı.

3 saat sonra araba sesiyle irkildim. Kendimi göstermeden gelenlere baktım. İlk gelenler Jessica ve Robert'ti. Koşarak dışarıya çıktım. Uzun çok uzun hasret giderdikten sonra içeriye geçebildik.

-Vanessa neler oldu? Biz senin öldüğünü zannediyorduk.

-Ne öldüğümü mü?

Robert: Sen hastaneye kaldırıldıktan sonra doktor bize öldüğünü söyledi. Cenaze törenini bile yaptık.

-Bir dakika ne yani herkes benim öldüğümü mü zannediyor?

Robert: Maalesef evet

Oturduğum koltuktan kalkıp tur atmaya başladım. Gözlerimden yaşlar ufak ufak akmaya başlamıştı. Ah canım annem kim bilir ne kadar üzülmüştür.

Jessica: Vanessa..!

-Ben çok yorgunum ve parça parça anlatmak istemiyorum. İzin verirseniz biraz dinlenmek istiyorum dedim. Daha söylemek istediğim şeyler vardı. Biliyorum onlar da neler yaşadığımı merak ediyorlar. Yine de kalbimden geçeni yaptım. Yani uykuya dalası kadar ağladım. Gözyaşlarım ailem için aktı. Yaşadıklarım ve yaşayacaklarım için aktı.

Bu kahkaha da kime ait. Bir dakika bu Victoria'nın sesi ama diğer ses tanıdık değil. Hızlıca gözlerimi açtım. Saate bakmak için odada gözlerimi gezdirdim ama saati anlamamı sağlayacak hiçbir şey yoktu. Pencereden baktığımda havanın karardığını gördüm oysa ben uyumak için yattığımda güneşin batmasına daha çok vardı. Eşyalarımı almadan aşağıya indim. Merdivenlerden indiğimde Thomas, Victoria ve bilmediğim bir adam salondaydı. Mutfaktan ise çok güzel yemek kokuları geliyordu. Balık kokusunu hissettiğimde midem guruldadı. Tanımadığım adamla göz göze geldik. Uyanmış diyerek beni işaret etti. İkisi de ayağa kalkıp bana döndüler.

V: Vanessa nasılsın? Victoria'ya bakıp hafifçe gülümsedim.

- "Daha iyi olduğum zamanlar olmuştu." Tanımadığım kişinin gözlerinin içine baktım.

-Ben Vanessa Gelbero diyerek elimi uzattım.

- Michael Brown. Victoria'nın çocukluk arkadaşıyım.

-Sende deneyin bir parçası mıydın?

-Hayır. Sorumu net ve hızlı bir şekilde cevapladı. Anlaşılan Victoria ona her şeyi anlatmış. Onlar bu yolda benim yoldaşım olsa bile onları sevmiyordum. Buna Michael'de dahildi. Bunun önyargı olduğunun farkındayım ama umurumda bile değil.

-Ben arkadaşlarımın yanına gidiyorum diyerek arkama bakmadan mutfağa gittim. En son duyduğum şey Thomas'ın sert sesiydi.

-Ona kendini affettir Victoria. Bu bir tavsiye değil.

CAN BORCUWhere stories live. Discover now