Nine°

773 69 44
                                    

İyi Okumalar


Aynanın karşısında salık bıraktığım saçlarımı düzeltirken içime çektiğim nefesle yanaklarımı şişirdim.

Test çözmek zaten bende alışkanlık haline gelmişti ancak Fizik mi?...

Fizik dersi de diğer içimizi daraltan dersler gibi beni daraltıyordu.
Tanrı biliyordu ya, sayısal dersler bizi bitiriyordu.

Üzerimde ki bol sweatshirtü düzenleyerek aynada son kez kendime baktığımda gülümsedim.

Umarım geçen sefer Lucas ile yaptığımız gibi bu sefer de çocuklarla pijama partisi yapabilirdik.

Ailelerimiz birbirlerini tanıdıkları için böyle şeylerde sıkıntı çıkarmıyorlardı ve bu bizi mutlu eden şeylerden sadece birisiydi.

Bizim kadar onlar da yakınlardı ve bazen annelerimiz bazen buluşup oturuyor sohbet muhabbet takılıyorlardı.
Babalarımız ise iş konusunda konuşur bazen bizim derslerimizde ki başarılarımızı-başarısızlıklarımızı tartışır bizi çekiştirirlerdi.

Tuhaf bir aile ilişkisi içerisinde yaşıyorduk.

"Eun! Gel de bana şu atıştırmalıkları hazırlamada yardım et!" Annemin sesi evi doldururken gülümseyerek odamdan çıktım ve merdivenlerden hızlıca inerek aşağı kata ulaştım.

Annemin küçük sayılamayacak kadar büyük ama büyük olamayacak kadar da küçük bir pastanesi vardı. Teyzem de ona yardım ediyordu ve annem bu yüzden genelde erkenden evde olurdu.

Aşağıya indiğimde daha henüz salon kapısının öündeyken mutfaktan gelen mis gibi kurabiye kokusu aklımda ki fizik sorularını silip atmıştı bile.

Çocukların ders çalışmak için geldiklerini hiç sanmıyordum, özellikle erkenlerin.

"Daha neye yardım edeceğim ki? Her şey hazır. Hem çok yüz verme o uyuzlara kızının üstün zekasından yararlanıyorlar."

'Hah' layarak servis tabaklarına koyduğu kurabiyeleri elime tutuşturarak meyve suyu koyduğu sürahiyi de kendisi aldı.

"Seni birazcık tanıyan birisi bile sayısal derslerde başarısız olduğunu bilir, kızım."

Annemin bana lafı kürek gibi ağzıma geçirmesi ile öylece kaldığımda gülerek yanağıma öpücük kondurdu.

"Şakaydı, Eun. Hadi getir elindekileri." Annem önden mutfaktan çıktığında bende masada kalan son tabağı da diğer elime alarak salona doğru ilerledim.

Çokta büyük olmayan bir evimiz vardı ancak asla büyük değil diye şikayet edilecek cinsten bir ev değildi.

Babamın ben doğmadan, hatta evlenmeden bile önce kurduğu şirket bizi biraz lükslüğe sürüklüyor gibi gözüküyordu.
Ancak öyle değildi işte, babam ne kadar zengin olursak olalım elimizdekilerle yetinmemiz gerektiğini ve fazlasına lüzum olmadığını söylerdi. Haklıydı da.

İki katlı bir evimiz vardı; üst katta sadece iki oda vardı ve birisi benim birisi de Chohan'ındı. Alt katta salon, mutfak, annemlerin yatak odası ve fazladan iki tane misafir odası vardı.

Ve evimizin en sevdiğim yerlerinden birisi de; alt kattı.

Orası önceden çok fazla ilgimi çekmezdi ama babamın Chohan'ın ve benim evde olduğumuz süre zarflarında sıkılmamamız için tekrardan dizayn ettirdiği alt kat şu an gözdem haline gelmişti.

İstediğimiz zaman orada kalabiliyorduk, fazladan bolca pijama tulumu vardı ve babam arkadaşlarımı bildiği için orada kalmamıza izin veriyordu. Umarım bugün de verirdi.

𝑪𝒓𝒂𝒛𝒚 𝑳𝒐𝒗𝒆°|Lucas Wong|°✔Where stories live. Discover now