》0》0》3》

19 1 0
                                    

Üzerime yeşil kapşonlu sweetimi geçirdim. Başıma ise gri bir bere takıp çantamı alıp evden çıktım. Yavaş adımlarla merdivenlerden inerken kulaklığımı takıp hareketli bir melodi açtım. Kapıyı açıp apartmandan çıktım. Ellerimi kaldırıp havada birleştirdim, gözlerimi kapattım ve yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. "İşte günüm şimdi başlıyor."

Ellerimi kapşonumun cepine koyup hafif yokuş olan sokaktan aşağı doğru inmeye başladım. Sokağın bitiminde aşına olduğum arabayı görünce ön kapısını açıp bindim. Eren beni arabaya girince farketti. "Afedersiniz Dila Hanım. Daha gelmenize on dakika olduğu için ben dışarıda dikkat çekmemek için arabada bekliyordum sizi ama geldiğinizi fark etmemişim." Kafamı geri atıp koltuğa iyiçe yerleştirdim. Koltuğu geri doğru yatırırken başımı kaldırmadan Eren' e çevap verdim. "Eren çocuğum, sorun değil. Sen beni dövsende gidip kimseye demem. Bu kadar kasma. Rahat ol biraz. Hem bunun içinde kimse sana birşey demez." Koltuğumu iyice yatırınça beremi aşağı çekip gözlerimi kapattım. "Özür dilerim Dila hanım." diyen Erenin sesiyle ofladım.

Ah bu çocukla aramadaki resmiyeti tüm çabama rağmen kaldıramamıştım. Meslek alışkanlığı artık demek ki.

°°°°°°°°°°°°

Başımdan birinin "Dila Hanım...Dila Hanım.." diyerek omzuma hafif dokunmasıyla uyandım. Anlımı kırıştırarak doğruldum. "Ya Eren böyle uyandırılır mı? Daha çok uykum gelir benim böyle. Neyse görüşürüz." deyip başımdaki bereyi çıkarıp arabadan indim. Kollarımı iyiçe açıp esnedim. Ardından derin bir nefes alıp bereyi kafama geri geçirdim.

Etrafımda dönmeye başlamıştım. Yine farklı bir mekana gelmiştim. Eski bir yapıttı aynı zamanda ıssızdı ama ne olduğunu tam bilemiyordum. Etraf yüksek bir duvarla örülmüştü ve bazı yerlerinda çatlaklar vardı. Bu çevrili alanın içinde aynı zamanda hurda bir traktör ve üç yaşlı ağaç vardı. Ağacın birisi ise neredeyse kuruyacak derecedeydi. Turumu tamamlamıştım ki Eren'in  sesiyle yönümü ona çevirdim. "Beyfendi sizin binanın içinde beklemeniz gerektiğini söyledi." "Peki." demekle yetindim. Kolumdaki saate baktım. Daha on beş dakikam vardı. Dudagımı büzüp ellerimi arkadan bağladım. Giriş kapısı olarak tahmin ettiğim büyük kahverengi paslanmış ve boyası yeryer dökülmüş kapıyı pas geçip arka tarafa doğru ilerledim.

Ön tarafa gelince duraksadım. Geri geri gidip binanın tamamını görmeye çalıştım. Kaşlarımı çatıp inçelemeye başladım. Pek önemli bir ayrıntısı yoktu. Tabelası sökülmüştü. Tabelanın eskiden bulunduğu bölme diger taraflara oranla daha açık renkti. Fazla önemsemeyip ilerlemeye devam ettim. Camı olmayan bir pencere görünce duraksadım. Camı büyük ihtimalle taş benzeri bir nesneyle kırılmıştı fakat hala kenarlarında cam parçaları vardı. Pencereye çıkıp içeri atladım. İçerisi küf ve rutübet kokuyordu. İcerisi boştu. Birkaç parça çöpü ve taşları saymazsak. Alt sağda küçük bir odacık şeklinde örülü bir alan vardı. Yerden birkaç tane taş alıp oraya doğru ilerledim. Pencereye çıkıp oradanda o odanın üstüne çıktım.

Leş gibiydi cidden. En köşeye duvar kenarına gittim. İlk ayağımla büyük parçaları kenara ittim sonrada elimle tozu uzaklaştırdım. Aklıma Elifin et yiyen bakteriler takıntısı gelmiş. Elif ilkokul arkadaşımdı. Salagın eli kirlense hemen şimdi beni et yiyen bakteriler yer deyip yıkıyordu. Onu anımsayıça yüzümde bir sırıtış oluştu. Temizlediğim yere oturup bağdaş kurdum. Elimi açıp avçumdaki taşlara baktım. En irisini seçip diğerlerinin avçumdan aşağı inmesine izin verdim. Taşı havaya atıp tuttum istemsizçe bu hareketi yapmaya devam ettim. Kahverengi kapının gürültüyle açılmasıyl başımı o tarafa çevirdim. İceriye yanlızca Beyfendi girdi ve ardından kapı geri kapandı. Binanın ortasına doğru ilerledi etrafına bakıp beni aradı. Yerimi belli etmek için elimdeki taşı sağımdaki cama fırlattım. Cam büyük bir gürültü ile tuz buz olurken ilk çama sonrada bana baktı. Kapı aynı gürültüyle geri açılırken içeriye elinde silahla Koca oğlan ve bir kaç koruma kaldı.

Sesimi DuyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin