the misunderstood are always dead before they understand

585 34 3
                                    

Kendimden nefret ediyorum.

Gölge Avcıları'nın lideri, Londra ve New York Enstitülerinin başı Alexander Gideon Lightwood nasıl kendinden nefret edebilir diye düşündüğünüzü biliyorum. Gerçek şu ki, ben o sıfatların hiçbirisi değildim. Ben hiçbir şey değildim.

Kendime karşı hissettiğim bu şey tam nefret sayılmaz aslında. Sadece sizin anlayabilmeniz için nefret dedim. Bu, nefretten çok daha fazlası. Kendinizden nefret ettiğinizde bomboş hissetmezsiniz. Gerçek anlamda bir hayalete dönüşmezsiniz. Aynaya baktığınızda yansımanızda gördüğünüz şey iğrençlik değil, hiçliktir. Sanırım beni bitiren buydu.

Neden birilerine bir şeyleri ispat etmek zorundayız? Neden sadece kendimiz olamıyoruz? Hoş, benliğimi kaybedeli uzun zaman oldu ama kaybetmeden önce bu soruyu sıkça sorardım. Başkası için kendini değiştirmek, bir insanın yapabileceği en korkunç şey. Bunu düşündüğün anda, başta yavaş yavaş kendine saygını kaybediyorsun. Neden diğerleri gibi olamadığını sorguluyorsun. Kendini diğerlerinden çok aşağıda görmeye başlıyorsun, ne yaparsan yap yükselemiyorsun. Daha sonra değişmeye başlıyorsun. Başta mutlusun, herkesin senden istediği buydu çünkü. Ama bir süre sonra herkes seni yüzüstü bırakıyor. Aitsizlik duygusu seni ele geçirmeye başlıyor. Önce bulunduğun ortama, sonra bedenine, daha sonraysa kendine ait hissetmemeye başlıyorsun. Nereye gidersen git, kendini oradan soyutluyorsun, elinde olmadan. Beynin insanların sen olmadan nasıl olacağını düşünüyor, son derece mutlular. Senden kurtuldukları için mutlular. Buna kendini o kadar inandırıyorsun ki, bir süre sonra sen soyutlanmak istiyorsun. Birisi yanına geldiğinde veya seninle konuştuğunda, bunu zorla yaptığına inanıyorsun. Sen olmasaydın onun daha iyi, daha mutlu, daha verimli olacağına inanıyorsun. Sen orada olmasaydın belki daha çok istediği bir işi yapıyor olacaktı. Bu düşünce seni o kadar ele geçiriyor ki... Ama saklamak zorundasın. İçten içe öldüğünü saklamak zorundasın. Güçlü olmak, mutlu görünmek zorundasın. Yoksa insanlar gider ve sen birisinin daha seni bırakmasını kaldıramazsın. Maskeler takmaya başlıyorsun. Maskeli baloya gider gibi, birbiri üstüne maskeler takıyorsun. Kimse senin nasıl hissettiğini bilmemeli. Ama bir süre sonra, o maskeler bile içindekini saklayamamaya başlıyor. Dibe batıyorsun ve kimse bunu fark etmiyor. Bu sefer tekrar kendini değiştirmeye çalışıyorsun. Kendinden kalan ne varsa yok sayıp, senden olmanı istedikleri şeyi oluyorsun. Düşüncelerini içine atıyorsun, konuşmuyorsun. Ama en kötüsü, kendini önemsemiyorsun. İşte burası, başından beri kazdığın, içine girdiğin mezarda üstüne toprak atılmaya başlandığı yer. Kendinden vazgeçiyorsun. Hislerinden, düşüncelerinden vazgeçiyorsun. Çünkü o kadar yorgunsun ki... Her şeyi en uç noktalarda hissetmekten, beyninin bir makine gibi çalışmasından çok yoruldun. Başta her şey güzel, ta ki sen ne kadar dibe battığını anlamaya başlayana kadar.

İşte o zaman kurtarılmak istiyorsun. Birisinin gelip seni çıkarmasını bekliyorsun. Ama kimse gelmiyor, kimse senin ne kadar çıkmazda olduğunu görmüyor. Konuşmaya çalışıyorsun, ama düşüncelerini o kadar sıkıştırdın ki, artık çıkmıyorlar. Değil başkalarıyla, kendinle bile konuşamıyorsun artık. Hislerin yok, var olduğunu hissettiğin bir bedenin, düşüncelerin yok. Tebrikler, unutuldun. Çünkü burada, üstün artık toprakla örtülü ve sahip olduğun tek şey başındaki mezar taşı.

Burası çok sessiz. Kalabalıktan nefret ettiğimi herkes bilir, korktuğumuysa sadece Magnus, Jace ve Izzy. Peki, sessizlikten korktuğumu biliyor muydunuz? Evet, sessizlikten; kendimle, düşüncelerimle baş başa kalmaktan korkuyorum. 'Alec, sen sessizliğe bayılırsın,' diyeceğinizi biliyorum. Bu da maskelerimden birisiydi işte. Beni yalnız bırakmanızı istediğim her saniye, yanımda kalmanız için bir yardım çağrısıydı aslında. Görmediniz. Bunun için sizi suçlamıyorum. Ben beceremedim. Kuzeydeyken güneyi tarif ettim ve şimdi siz benden çok uzaktasınız, bense ölüyüm.

Jace, bir keresinde ara sıra benim yüzümden vücudunda, çoğunlukla bileklerinde hissettiğin şeyin ne olduğunu sormuştun. O zaman seni geçiştirmiştim, şimdi gerçek cevabı veriyorum. Jiletlerdi. Kendime acı çektirmek, uzun zamandır bana hala canlı olduğumu hissettiren tek eylemdi. Senin hissettiklerin kendimi durduramayıp ileri gittiğim zamanlardı, kaç defa keşke o seferlerden birinde farkında olmadan kendimi öldürseydim dediğimi hatırlamıyorum. Gerçi benim beynime sahipseniz farkında olmamanız imkansız olurdu. Sadece, ben kendime yaşadığımı hissettirmeye çalışırken bencillik yapıp sana acı çektirdiğim için özür dilerim kardeşim.

Magnus, beni hiç gerçekten sevdin mi bilmiyorum ama, özür dilerim sevgilim. Kendimi pervazdan atmaya çalıştığımda böyle bir şey olursa sana gelebileceğimi söylemiştin. Bazen keşke beni yakalamasaydın diyorum, o zaman her şey daha kolay olurdu. Sana asla bunu yapmam demiştim ya, yalan söylemiştim. O zaman bile bir şeyler yaptığımın farkındaydım. Kendimi bıraktığım o birkaç saniyede rahatladığımı hissetmiştim, kaybolan her şey geri gelmiş gibiydi. Ama bir şeyi bırakmıştım, seni. Ne ben seni, ne de sen beni hak ettin Mags. Ben seni hak etmedim, çünkü sen benim için fazla iyiydin. Benim hak ettiğimden çok daha iyiydin. Bir süreliğine de olsa bana sevildiğimi, önemsendiğimi hissettirdin. Sen beni hak etmedin, çünkü ben senin için yetersizdim. Sana istediğini veremedim, özür dilerim. Senin olman gereken yer benim yanım değildi. Ama Magnus, sana yemin ederim ki, seni sevmeyi asla bırakmadım. Sen ne zaman bıraktın, veya beni hiç sevdin mi bilmiyorum ama, ben seni sevmeyi hiç bırakmadım ve bu, buraya kadar devam edebilmemi sağlayan tek şeydi. Ama artık beni sevmediğine inanırken, benimle sadece zorunluluktan birlikte olduğuna inanırken, devam edemiyorum sevgilim.

Isabelle ve Jace, küçükken yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Sizin sayenizde sevmeyi, önemsemeyi öğrendim. Hem siz olmasanız şimdiye çoktan iblisin teki yüzünden ölmüştüm. Sizin sayenizde biraz daha dayanabildim, ama artık, siz de beni önemsemezken, daha fazla taşıyamıyorum. Parabatai'ları kendini öldürünce geride kalanlar nasıl hissederler emin değilim, ve asla öğrenmeyeceğim için mutluyum. Senin bu acıyı çekmene dayanamazdım. Ve sen öğrenmek zorunda kalacağın için özür dilerim, ama atlatacağını biliyorum. Bensiz devam edebilirsin Jace. Bu yüzden bu acıyı çeken sen olmalısın, çünkü ben çok uzun zamandır acı çekiyordum zaten. Ve Iz, senden de güçlü durmanı istiyorum. Eğer hayatının herhangi bir kısmında beni biraz bile olsun sevdiysen, güçlü dur kardeşim. Sen her zaman en güçlümüzdün, ve bu zayıf görevini bıraktığında yükünü onun yerine taşıyacak birisine ihtiyaçları var. Özür dilerim, ama ben artık taşıyamıyorum. Bencillik yaptığımı biliyorum, ama lütfen, lütfen artık dinlenmek istediğimi söylediğimde bana sinirlenme. Buna gerçekten ihtiyacım var, tek başıma daha fazla devam edemiyorum. Ama senin yanında Magnus, Jace, Clary, Simon ve hatta Raphael varken, senin devam edebileceğini biliyorum.

Magnus Bane, Isabelle Lightwood ve Jace Wayland; üçünüzü de çok seviyorum, ve benim için yaptığınız her şey için teşekkür ederim.

Sizin aydınlığınızı kendi karanlığımla örtemem. Sizin yazdığınız sayfaları kendi ateşimde yakamam. Siz altınken, ben kendi gümüşümle sizin değerinizi düşüremem. Sizin geleceğinizi, kendi boşluğuma alamam. Benim yarınım bile simsiyah görünüyorken, daha fazla dayanamıyordum. Çok özür dilerim. Ama biliyorum ki, ben yokken çok daha iyi olacaksınız. Beni özlemeyeceksiniz, ama eğer özlerseniz, ben sizi her zaman izliyor olacağım. Ve siz gelene kadar, yukarıda dinleneceğim. Bunu hak ettiğimi düşünmek istiyorum.

ALEXANDER GIDEON LIGHTWOOD

lovers death // malecWhere stories live. Discover now