♧3♧

420 30 18
                                    

   Kan, kan, yine kan. Kandan başka hiçbir koku almıyordu burnum. Ama bu koku hiç duymadığım kadardı. Taze ve tatlı. Yumuşak ve leziz. Şimdiya kadar hiç böyle bi koku duymamıştım. Kelimelerle anlatılamazdı. Anlatmak isteseydiniz bile asla kelime bulamadınız.

  Hızla mutfak kapısından içeri girdim. Ve gördüklerim karşısında ikinci bir şok daha yaşadım.

   Tezgahın üzerinde içi kan dolu bir kadeh ve yanında ise heryeri kanla kaplı bir jilet vardı. Etrafı ise tatlı bir koku sarmıştı. Tatlı ve taze bir koku.

    Hızla tezgaha yaklaştım ve bardağı elime aldım. Bardağı burnuma yaklaştırdım ve bir kez kokladım. Kokusu.... Adeta bulutların üzerinde hissediyordum.

    Bardağı hızlıca kafama diktim ve bir yudum aldım. Boğazımdan gecip miğdeme doğru yol alan kan, hiç bu kadar güzel hissettirmemişti. Hızla bir yudum daha aldım. Bir yudum daha, bir yudum daha. Gittikçe bağımlısı oluyordum bu tatlı tadın. Hiç bitmesin istesemde bardaktan son yudumu almıştım. Son yudumu içmemle bir anda bulutların üzerinden yere çakıldım.

    Hissettiğim doymuşluk hissi beni şaşırtsada zihnen hala açtım bu yumuşak kokuya. Bardağı sertçe tezgaha   bıtaktığımda, tezgahtaki kırmızılıkların üzerine saçılan küçücük cam parçalarındaydı gözlerim. Kanımda adeta daha fazla nefret akmaya başladığını hissettim bir anda. Gelen sinirle elimi tezgahın üzerindeki camlara geçirdim. Boğazımda kopan çığlığı dışarı vurdum ve ciğerlerimi yırtmak istercesine bağardım.

     Yavaş adımlarla tezgaha sırtımı dayadım ve yere oturdum. Ağlıyordum... Evet bağıra bağıra ağlıyordum hemde. İçinde yaşamaya mahkum olduğum bedenden nefret ediyordum. Adeta bir buzdan farksız olan bedenimden, kağıt gibi beyaz olan tenimden, kan kırmızı gözlerimden, asla nefret duygusunun eksik olmadığı kalbimden. Kendimden nefret ediyordum. Bir kez olsun güneşe bakamamak, diğerleriyle doğru düzgün konuşamamaktan nefret ediyordum.

  "Je déteste ça'nefret ediyorum'" Bir çığlık daha attım ve kafamı kendime çektiğim dizlerime yasladım. Orada bir süre daha ağlamaya devam ettim.

   Bir anda gelen hisle dizlerimden kafamı kaldırdım ve ayağa fırladım. Kapının yanından hızla pelerinimi ve gözlüğümü alarak kendimi dışarı attım. 
 
  Ayaklarım beni tekrar o eve getirmişti. Kafamı kaldırıp yıkılmak üzere olan eve baktığım zaman içimdeki zarar verme güdüsüne engel olamayacağımı anlamıştım.

  Hızla evin yanındaki açık pencereye yöneldim ve eve girdim. Sağıma döndüğümde gördüğüm şey beni şaşırtsada hızlı adımlarla 'masumca' uyuyan bebeğe yöneldim. Adımlarım önüne geldiğinde beşiğinde uyuyan bebeği yavaşça kucağıma aldım.

  İlk kez kendimden farklı bir canlıya temas etmiştim. Diğer temas ettiklerim ise şu anda yaşamıyordu. Onun da öyle olmasını istedim. O yaşamamalıydı. O büyücü değildi. Olsa bile melez olduğuna emindim. Safkan büyücüler yoktu neredeyse artık.

   Ben melezlerden ve insanlardan nefret ederdim. Onlar hiçbirşeydi benim gözümde bu bebekte öyle olmalıydı. Ama ilk kez çok zordu bunu yapmak benim için. Beynim onun insan kanı taşıdığını onu öldürmem gerektiğini söylesede bedenim uymuyordu ona.

   "Si dur'çok zor'" mırıldandığımda kucağımda kıpırdanan bebeği hissetmiştim. Yavaşça gözlerini açıp bana baktıktan sonra esnemişti.

   "Seni uyandırdım mı?" Bebek gözlerini bana dikip güldüğünde şaşırmıştım. Benden korkmamıştı.

"Ne kadarsa güzelsin sen öyle" Bir kez daha gülüp minik eliyle üzerimdeki pelerinin kumaşını yumruğunda sıkmıştı.

    Arkamda hissettiğim ayak sesleriyle hızla bebeği beşiğine geri bıraktım. Öldürmeliydim işte vaktim varken o masum görünen varlığı öldürmeliydim.

   Hızla camdan atlayacağım sırada arkamda duyduğum sesle olduğum yerde kalmıştım.

  "Sen kimsin" duyduğum sakin sesle yavaşça arkamı döndüm. Sarı saçlarının üzerinde yırtık bir şapka vardı çocuğun. Bedenindeki gömlek eğer birazdaha giyilirse yırtılacağını açıkça belli ediyordu. Bacaklarındaki kum rengi pantalonda ise yer yer yamanmış, dikilmiş noktalar vardı. Annesi gibi onun ayaklarındaki terliklerde yırtılmak üzereydi. En fazla 10 yaşlarında gösteriyordu.

   "Hiç kimse. Önemli biri değilim." Arkamı dönüp camdan atlayacağım sırada tekrardan duyduğum sesle bir kez daha sabır dilemiştim tanrıdan.

   "Hiç kimse isen kardeşime ne yapıyordun. Zavallı Lucy'e ne yaptın!" Bağırması bana panik yaptırsada sakin kalmaya çalışarak ona dönmeden cevap verdim.

   "Birşey yapmadım dedim ufaklık. Şimdi sus ki herkesi başım toplama." Çocuk tam tekrar konuşacağı sırada arkadan annesinin seslenmesiyle dikkati dağıldı ve bende hızla camdan atladım.

   Evden uzaklaşınca adımlarımı yavaşlattım. Ormanın içinden geçerek eve geldim hava kararmıştı ve annem kesin birazdan gelecekti. Ve benim toplamam gereken bir mutfak vardı.

   Eve girince pelerinimi ve gözlüğümü çıkardım. Tam mutfağa yöneleceğim sırada çalan kapıyla hızla arkamı döndüm. Elimi yavaşça büyük kapının koluna götürdüm ve bastırdım. Açılan kapı ile de sevinsem mi yoksa üzülsem mi bilememiştim.

   "Merhaba tatlım" annemin gülerek konuşmasıyla kenara çekilmiş ve eve girmesi için izin vermiştim.

   Çantasını bıraktıktan sonra mutfağa doğru yönelmişti. İçimdeki suçluluk duygusuyla bende peşinden hızla mutfağa yöneldim.

   Ama gördüklerimi hiç beklemiyordum.  Mutfak temizlenmiş hatta neredeyse eskisinden daha parlak bir hale gelmişti. Tezgahın üzerinde ne bir kan damlası ne de bir cam parçası kalmıştı.

  "Aç mısın tatlım, en son ne zaman beslendin?" Annemin sesiyle kendime geldiğimde ona ne cevap vereceğimi düşündüm. Ona bugün bulduğum bardaktan ve jiletten bahsedemezdim.

  "Sabah" annem yüzündeki gülümsemeyi asla bozmadan bir bardak çıkardı ve bana döndü.

   "O zaman sen içeri geç bende sana akşam yemeğini getireyim tatlım." Ayaklandım ve hızlı adımlarla salona yöneldim. Kafamı koltuğun arkasına yastladım ve gözlerimi kapattım.

   Önümdeki sehpaya konan bardağın sesini duyduğumda hızla gözlerimi açtım. Annemin kıkırdaması eşliğinde bardağı elime aldım ve tek seferde kafama dikip hepsini bitirdim.

"Fazla mı acıktın sen?" Annemi başımla onayladım ve sessizliğimi korudum.

  "İstersen bir kadeh daha getirebilirim sana ama bence onun yerine gidip dinlenmelisin bugün fazla yorulmuşa benziyorsun." Anneme kafamı salladım ve elimdeki bardağı sehpanın üzerine bıraktım ve odama doğru yürümeye başladım.

  "L'autre sang était meilleur'diğer kan daha güzeldi'" Kendimce söylendiğimde odama olan adımlarımı hızlandırıp içeri girdim ve yavaşça yatağıma uzanıp gözlerimi kapattım.

  "content que tu l'aimes'beğenmene sevindim'"

_______________________________________
 
   Ortaya çıkacak. O çıktıkça işler daha da karışacak.

Mühür || MYGحيث تعيش القصص. اكتشف الآن