Gariban

5 0 0
                                    

Altıncı ay kınasında yeni doğmuşun kaderini saptamak, bizim köyde ezelden beridir süregelen bir gelenektir. Alçakça bir masaya sözde rastgele seçilmiş birkaç eşya konur, bebek serbest bırakılır, en önce hangisini seçerse o eşya geleceğini belirlermiş. O zamanki arkadaşlarım benden büyüktüler ve haliyle benden önce bu geleneğin konusu oldular. Biri makas seçmiş kuaför olacakmış, biri herkesi şaşırtıp elini herse dolu bir tencereye sokmuş (yemek sevdiğini herkes bilmiyor değildi), öteki kitap seçmiş. Kitap seçenler en şanslıları tabii; okuyacaklar!..
Aşk manileri yazacağım ta küçüklüğümden beri biliniyordu. Bilinmiyorsaydı bile bilmeleri gerekirdi. Şimdi geriye baktığımda, maniye ve umutsuzluğa hastalığım ta başından gün gibi apaçık ortadaydı. Beni masanın önüne koyduklarında kalem seçmişim (yazarlık) ve yanımda duran, büyük olasılıkla hoşlandığım bir oğlana atmışım (altı aylıkken bile aşıkmışım meğer). O da ağlayarak kaçmış. Umutsuz dememiş miydim? Geçmişimin en önemli kareleri bunlar işte.


O her yönden minik olayın üzerinden on yıl geçti ve ben hala kelimelerden balık yemi hazırlayıp, okul çantalarına kendi ellerimle yerleştiriyorum ve daha avımda bir kerecik bile olsun başarılı olamadım. Bana Aşık Fazile derler, bazen ailelerine deliliklerimi anlatıp gülerken ya da beni yanlarına çağırıp saçma sapan sorular sormak istediklerinde. Sanırım Aşık Veysel'den esinlendiler. Bu benzetmeden haz duysam da Veysellik bir yanım yok benim. Ne saz çalarım, ne şarkı söylerim, ne doğru düzgün mani yazarım. Yazmayı yine de severim, kendime de utanarak yazar derim ama orası ayrı konu. Yazdıklarımı okuyanlar yazdıklarıma layık değiller lakin onları da severim, hem de hepsini aynı anda. Ne diyebilirim? Kalbim büyükmüş. Babam fabrika işçisi, kalbinin alışıldıktan büyük olduğu söylenemez; annem de politikacı olacak, işinin tanımı gereği biraz kalpsiz olması lazım. O halde bu açık gönüllülüğü kimden aldığımı kesin olarak söyleyemeyeceğim. Belki dedemden aldım - o, fotoğrafçıydı. Ne yapsan sanatkar, elbette kalbi büyüktü. Kalp krizi geçirmiş olması da bir ipucu. Çok fazla kişi sevdiğim için ben de mi kalp krizinden öleceğim acaba?


Etrafımda derdimi kurcalayan çok şahıs var. Bizim kasabada ailenle bir şey paylaştın mı git de yakala bakalım o haber ipliğinin ucunu!.. Maniler doğaları gereği anonimdirler fakat yine de kim bu maniyi yarattıysa benim söylemek istediklerimi söylemiş:


Bana deller yüzigar

Herkes dengini arar

Gurdalama derdimi

Söyleyeceg çog şey var.


Sokakta humus çorbası satan amcadan tut, küçükken bizi Karpaz eşeğine bindiren abiye hatta köyün muhtarı sayılabilecek, onu ne zaman görsem uzun kamış sepetlere nor doldururken her köylünün dedikodusunu yapabilecek teyzeye kadar herkes derdime derman bulmaya çalışırdı. Neme lazım, hepsi büyüklerimdi, bu yüzden de feveranımı kontrol altına almam gerekiyordu. Gıybet konusu olsam neyime! Her nesil eskisinden deli diyelim, geçelim. Nenemlerin köyüne ziyarete gittiğimde insaflığım tuttuysa da ya arkadaşlarım Kaner ve Tuncay'la bir tepeye örtü serip dertleşirdim ya da dedemin makaralı müzik çalarına neslimizin, Kıbrısımızın en havalı müzik grubu Sıla 4'ün Gariban adlı şarkısını koyup dinlerdim. Dedem, Sıla 4'ün Dolama'sını beğenirdi, Kamran Aziz'e adeta taptığım için ben de onu dinlerdim - ancak, Gariban benim şarkımdı, çoğu zaman gariban bir melankoliktim çünkü...


Asıl olay olduğunda yenidünya ağaçları sapsarı meyveler veriyordu. Yani, ilkbahar. Kasabadaydık. Aile fotoğrafı çektirecektik. Bu sefer de ben aşıktım, ama asıl aşık ben değildim. Annem çiçekli elbisesini giymiş, göğsüne çeyizlik broşunu takmıştı; babam da yeni ütülenmiş ve kolalanmış beyaz gömlek ve bej bir pantolon giymişti, elinde de en sevdiği kasketi. O sabah oturup onu berberin önünde bekliyorduk. Ben ve küçük kardeşim saçlarımızı taramıştık ve annem ne verdiyse onu giymiştik. Urbalarımızı hep o dikerdi. İngiliz modasına uyabildiysek onun ve ara sıra ele geçirdiğimiz dergiler sayesindeydi. Hatta 23 Nisan kostümlerimizi bile 'Gençsiniz daha annem, neneninkiler gibi diz altı eteciklernan napacaksıngız, Allah aşgına? Canımı sıkmasınlar!' deyip kısaltan da oydu... Tuncay ve beni imrenenler çoktu, canım! Erkek arkadaşımız Kaner de şortunu kısalttıracaktı da son anda babası mani oldu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 04, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

The Past Before UsWhere stories live. Discover now