77- Ölüm Çizgisi

2.8K 167 105
                                    

Bir şeylerin son raddesi vardı ama gözlerim her defasında o sınırı geçenlere takılıp kalıyordu. Ölüm çizgisinden ötesini dahi görmüştüm. Masamızın üzerinde intihar yaşanmıştı. O intihardan kendimi geri çekmiştim çekmesine fakat her seferinde ölüm çizgisinin ötesine geçmiştim. Hissetmiştim. Görmüştüm. Yaşamıştım.

Sevdiklerim canını verdiğinde kendi canımı da vermiştim. Bedenime bir zararım olmasa da ruhum onlarla uçup gitmişti. Sonra doğdum. Yeniden doğdum. Ruhumla bedenim yavaş yavaş bütünleşti lakin sınırların ötesini görmeye devam ettim.

Çatılmış kaşlarım mümküncesine daha da çatıldı. Bedir'in de söylediği gibi bu aralar yanaklarımdaki gamzelerden ziyade kaşlarımın ortası delik gibi açılmıştı.

"Oha," diye mırıldandı Aydız. "İki kişi beklemiyordum." Telefonun ışığını odaya daha iyi yansıttı. Kendime gelmek için yüzümü birkaç saniye sıvazladım. Kanımda titreşime geçen öfkeyi yok saymaya çalışıp tekrardan önüme baktım. İleriye adımlayıp sık sık nefes aldım. Sakinleşmeye çalıştım ama bu yaptığımın daha da öfkelenmeme yol açtığını anladığımda elimi alnıma vurdum. Adamlara çok yaklaşmayıp tam karşılarında durdum. Sandalyelere sıkıca bağlanmış, ağızlarına bez tıkılmıştı. Bezler kanlıydı. "Bu adamın bir suçu yoktu ki," diye başladığımda sesimin tonunu kontrol etmekte zorlandım. Başımı arkaya çevirip Aydız'a baktığımda ifadesizce ışığı tutuyordu. Tekrar adamlara baktım. Kerem'in deli annesi ile iş birliği yapan adamın suratı neredeyse yok gibiydi. Her tarafı kanla kaplı olduğu için yüzünün bir zerresinin dahi beyazlığı görünmüyordu. Diğer adama baktığımda ise dişlerim birbirine sertçe çarptı. O adam suçsuzdu. Evet, belki kaçırılmamızda payı vardı ama o sadece Hülya'nın arkadaşı Kerem'in adamıydı. Ne yazık ki bunların Bedir için önemi yoktu. O işte kimin parmağı varsa, suçlu suçsuz hepsinin cezasını kesecekti.

"Baksana Aydız! O adamın bir suçu yoktu. Bunu bile bile onu da rehin alıp mahvetti. Halbuki kaçırıldığımızı Kerem'e haber veren bu adam. Kurtulmamızı bir nevi sağlayan da kendisi!" Elimi belime koyup ufak, havasız odada volta attım. Aydız hâlâ ifadesiz, sessizdi. "Bu çocukluk! Bu yaptığı çocukluk! Onu bu kadar mı çocuklaştırdım? Adamlar resmen baygın!" Sesime hakim olamayıp bağırmıştım.

"Bana ne bağırıyorsun?" diyerek Aydız da bana bağırdı. Onun da öfkelendiğini biliyordum ama öfkesinin bana olmadığını da biliyordum.

"Sana bağırmıyorum," diyerek sesimi alçaltıp sakin tutmaya özen gösterdim. "Bedir'in bu yaptığı çok kötü. Rıza'nın Bedir'e akıl vermeyip ona uyması daha da kötü," dediğimde yanağımın içini kanatırcasına ısırdım. Öfkemi dışarı yansıtmamak için içimi çürütüyordum.

"Şehnaz bilmezmiş gibi konuşma. Bedir'e kim akıl vermeye kalkabilir? Biri akıl verse de sence o aklı alır mı?" deyip birkaç saniye sustu, sonra kendini tutamayıp devam etti. "Ama haklısın. Ona zarar vermemeliydi," dediğinde çenesiyle arkamda duran adamı işaret etti. Masum olanını.

İşaret ettiği yere dönüp bakamadım. Baktığım an vicdanımın üzerine büyük bir ağırlık konuyordu. Hoş, bakmasam da o ağırlık hep vardı ama gözlerimi rahatlatmak isteyip sadece Aydız'a baktım. "Şimdi ne yapacağız? Bir adamı rahatlıkla iki kişi taşıyabiliriz ama ikisini birden arabaya kadar nasıl taşıyacağız?" diye sordum endişeyle. Vaktimiz daralıyordu.

"İkisini aynı anda götüremeyiz," diye mırıldandı Aydız. Alt dudağını ısırıp birkaç saniye yüzüme baktı ardından gözlerini omzumdan geriye çevirdi. "Onları tek tek taşıyabiliriz ama çok vaktimizi alır. Ya da arabayı buraya getirmemiz gerekecek ki şunları yürütmeye gerek kalmayacak."

"O zaman sen arabayı almaya git," dedim düz sesle.

Aydız'ın önce kaşları havalandı, sonra da çatıldı. "Ne dedin, ne dedin? Seni bu ikisiyle burada yalnız mı bırakacağım? Unut o işi!"

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Onde histórias criam vida. Descubra agora