1: Hayat kimseye plan yaptırmıyordu demek ki.

3.2K 341 214
                                    

Jimin otobüsten inmiş, eve doğru yürürken hala olanları düşünüyordu tüm yol boyunca düşünmemiş gibi.

Aynı anda hem kalbi kırık hem sinirli hem de rahatlamış hissediyordu.
Anlamak belası... diye düşündü. Yoongi'yi anlamasam her şey daha kolay olabilirdi. Ya da bu yoğun cinayet dönemi hiç olmasaydı...

Yoongi'yi anlıyordu elbette. Cinayet bürosunda çalışan başarılı bir başkomiserdi ve günde on davayla bile ilgilendikleri oluyordu, böyle bir baskı altında herkes kafayı yerdi.

Öte yandan hayatını özgürce yaşamıştı Jimin. Yirmi bir sene boyunca ona kimse karışmamıştı annesinden başka, yirmi bir sene boyunca kendi kendini çok güçlü yetiştirmişti Jimin. Sağlam adımlarla yolunda yürüyordu. Bir senelik ilişkisi, bunu değiştiremezdi. Jimin arkasında onu koruyacak birine ihtiyaç duymazdı, kendisini korumaya alışkındı çünkü. Annesi böyle yetiştirmişti onu, Jimin böyle biriydi.

Fakat her şey bir yana, şöyle bir gerçek vardı ki: Jimin bir senedir beraber olduğu Yoongi'yi gerçekten seviyor ve bir anda kestirip atamıyordu.
Lisede çok ilişkisi olmuştu, onu sıkboğaz eden her sevgilisine gereken cevabı vermiş, ayrıca hayatı dar etmişti ama Yoongi'ye bir anda bunları yapamıyordu.

Çünkü kedi gözleriyle bakan o adam kalbini çalıvermişti; unutmadığı her özel günle, yanında ona destek olduğu anla. Yoongi bir çok şeyi göze alarak beraber olmuştu Jimin'le, işi gereği çok tehlikeliydi bu ama Yoongi Jimin'in hayatından öylece çekip gitmesine izin vermemişti.

Bir dava yüzünden, Jimin tanık konumuna düştüğünde tanışmışlardı. O zamanlarda Jimin bir kütüphanede çalışıyordu ve kütüphanenin sahibi öldürülmüştü. Birkaç kez ifade vermesi gerekmişti, böylece Yoongi'yle hikayeleri başlamıştı.

Bir yılda çok şey yaşamışlardı. Jimin ilk kez bir sevgilisine karşı kendini tamamen açabilmiş ve her şeyini anlatabilmişti, Yoongi ilk kez bir insanın onu değiştirmesine izin veriyordu. Bir yılın sonunda daha neşeli biri oluyordu artık, zift gibi bir kahveyle beslenmek yerine düzenli yemek yemeye başlıyordu. Jimin'se daha rahat uykuya dalıyordu, geceleri dışarıda olmaktan korkmuyordu, insanlarla konuşurken çekinmiyordu.

Çünkü Yoongi ona, kendisinin ne kadar güzel ve cesur olduğunu göstermişti.

Jimin şimdi gözleri dolu dolu evine yürürken bunu düşünüyordu işte. Yoongi'yi ne kadar çok sevdiğini. Onsuz ne yapacağını bilmiyordu, sonra ona bu kadar bağlandığı için korktu bundan.

İlişkileri boyunca bir gün bile ayrı kalmamışlardı ki, Jimin şimdi ne yapacaktı tek başına?

Her an telefonu çıkarıp 'Verdiğimiz arayı bitirelim mi?' diyebilirdi ama dememeliydi. Çünkü Yoongi'nin kendini frenlemesi gereken noktalar vardı.

Jimin, sevgilisinin bu noktaları hızlıca bulmasını ümit ediyordu. Çünkü onun sesini duymadan nasıl uyunur ya da kedi gözlerine bakmadan nasıl uyanılır veyahut gri saçlarına küçük burnunu daldırıp nane kokusu almadan ne yapabilir, unutmuştu.

Gözlerini silerken sinirlenmişti kendine. Aşık olmayacağına söz vermişti yıllar önce. Ama şimdi yirmi iki yaşında aşık olduğu adamdan birkaç gün ayrı kalacak diye ağlıyordu işte.

Hayat kimseye plan yaptırmıyordu demek ki.

"Sorunu yokmuş televizyonun, uydu değişmiş sadece." Jungkook kumandayı koltukta oturan kadına uzatıyordu Jimin eve girdiğinde. Anahtarı cebine koyup ceketini de asarken annesi misafirini geçiriyordu. "Yine gel olur mu? Sınavların bitince laflarız seninle." Eli çocuğun belindeydi. "Kekini yedin mi? Sınav haftalarında sadece kahve içiyorsun incecik kalman hiç hoşuma gitmiyor ona göre."

Forced ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin