Ö Z E L B Ö L Ü M

465 19 0
                                    


Y.N. Merhabalar, biricik yazarınız özel bir bölümle geldi. Bir sonraki özel bölümde lisedeki Gökhan ve Hazal'ı göreceksiniz. Bu zorlu karantina günlerinde onları yazmaktan oldukça keyif aldığım için sık sık özel bölüm yükleyebilirim. 

Bunun dışında sizlerden bir de ricam var. Profilimde ki "Papatyalar Ölünce Kokar" isimli hikayeme de göz atabilirseniz çok sevinirim. Sizi seviyorum, iyi okumalar.

*

Sevgilim, ilk ve son aşkım; 

Merhaba, sanırım sana yazmak için cesaretimi uzun süredir toplamayı bekliyorum. Mezarına uzun zamandır uğramadığım için umarım bana kızgın değilsindir. Uğrayamadım Gökhan, mezarlığa her gidişimde ayaklarım geri geri gitti. Dizlerim titredi, nefesim sıkıştı. O kapıdan içeri giremedim affet. Neden hala sana yazıyorum? Neden hala her gün seni düşünürken buluyorum kendimi? Cevapsız binlerce sorum var, sen olsan cevap verirdin biliyorum. Ne haldesin diye soracak olursan, her gün biraz daha ölüyor gibiyim. Yalnızca senden bana kalan son şey için dayanıyorum bu hayata, oğlumuz için. 

Biraz ondan bahsedeyim sana, yaklaşık üç ay önce 5 yaşına girdi. Sen öleli koskoca 6 sene oldu demek oluyor bu. Doğduğundan beri her gün ona bizim hikayemizin bir kısmını anlatıyorum sevgilim, senin hakkında bir çok soru soruyor. Cem, tam bir baba oldu ona ama elbette ki senin yerini dolduramıyor. Babasının öldüğünden bahsettim ona, melek oldu senin baban dedim. Eğer görüyorsan oğlun, seni çok seviyor sevgilim. Burada olmasan dahi hep onunla gibisin, endişelenme. Bu sene anaokuluna başladı, gündüzleri evde olmaması bana kendimi biraz eksik hissettirse de çok mutlu. Yeni arkadaşlar edindi ve aşık oldu. Biliyor musun? En az dış görünüşü kadar huyları da sana öyle çok benziyor ki, her sabah bahçede büyüyen güllerden koparıp okula götürüyor biricik aşkına. Okuldan geldiğinde saatler boyu ondan bahsediyor bize, Cem'den akıllar alıyor, bana "anne babam olsa bana ne derdi?" diye soruyor. Ben de cevaplıyorum sevgilim, sen olsaydın ona aşık olduğunda asla bırakmamasını söylerdin biliyorum. 

Haftada en az iki kez babaannesi, dedesi ve halası geliyor onu ziyarete. Nevriye anne, her gün en az 6 kez beni arayıp torununu soruyor. Onu çok seviyorlar, oğlumuzda onları çok seviyor. Her geldiklerinde evin içine bir düğün havası doluşuyor. 

Can ve Yeliz, bu aralar pek sık uğrayamıyorlar. Yeliz, ikinci çocuklarına hamile. Bir kaç ay içinde ikinci yeğenimizi kucağıma alacağım sevgilim. Can, her zaman ki gibi aşırı heyecanlı. Her gece beni arayıp hamilelik ile ilgili soru soruyor ve Yeliz beni bu kadar rahatsız ettiği için ona kızıyor. Kızları, büyüdükçe o kadar güzel oldu ki..Görmen gerekiyor sevgilim, keşke görebilseydin. 

Bana gelince, ben hala sana kızgınım Gökhan. Beni böyle bırakıp gittiğin için seni bir türlü affedemiyorum. Oysa sen sözlerini tutardın ama bunu tutmadın. Bu yüzden sana kızgınım sevgilim, sana çok kızgınım. Yanına geldiğimde benden çekeceğin var. Tüm bunlar dışında, seni deli gibi özlüyorum. O kadar özlüyorum ki, her an kafayı kırabilirim gibi hissediyorum. İnsanoğlu her şeye alışıyormuş Gökhan, sen gittikten sonra en çok bu gerçeği fark ettim. Ölümüne alıştım, sensizliğe alıştım ama hala eksiğim. İşte ben o eksikliğe bir türlü alışamıyorum sevgilim. Seninle ilgili şeyler beynimden silinmesin diye her gece dua ediyorum ama yavaş yavaş unutuyorum. Kokunu unutuyorum sevgilim, kıyafetlerinin üzerinde de pek kalmadı artık. Sesini unutuyorum, bazı anılarımız uçup gidiyor beynimden ama unutamadığım şeylerde var elbette. Bana bakışını unutamıyorum, son gecemizi unutamıyorum, o soğuk morg odasında seni gördüğüm halini unutamıyorum. Her gözlerimi kapatışımda göz kapaklarımın arkasında o görüntü beni bekliyor. 

Neyse, amacım seni üzmek değil elbette. Bilmeni istediğim şeyler vardı sadece sanırım hepsini anlattım. Seni hala seviyorum, benim kalbim hala senin için ilk gün ki gibi atıyor. Lütfen rahat uyu, yakında kavuşacağız.

Sevgilerle, 
Hazal'ın.

*

Genç kadın elindeki kağıdı katlayıp siyah zarfa yerleştirdikten sonra çalışma masasının kilitli olan çekmecesine koydu zarfı. Çekmeceyi tekrardan kilitleyip, boynuna astı anahtarını. Bunu uzun zamandır yapıyordu ve her yapışında kendini birazda olsa iyi hissediyor gibiydi. Gözünden akan yaşı elinin tersiyle silip ayaklandı. Karşısında duran aynadaki görüntüsüne hafifçe gülümsedi. Suratındaki gülümseme oldukça cansızdı ama Hazal ve çevresindeki herkes artık bu gülümsemeye alışıktı. 

Odadan çıkıp kapıyı sessizce kapattı. Saat gece yarısını çoktan geçmişti ve oğlunu uyandırmak gibi bir hata yapmak istemiyordu. Merdivenlere ilerleyip yavaşça indi. Salona girdiğinde her gece tanıdık olan manzarayla karşılaştı. Cem, televizyonun karşısında uyuyakalmıştı. Hafifçe gülümseyerek koltuğun kenarında duran battaniyeyi arkadaşının üzerine örttü ve televizyonu kapattı. Bahçe kapısını açıp sessizce açık havaya bıraktı bedenini. Derin bir nefes doldurdu ciğerlerine, hava diğer günlere kıyasla biraz daha sıcaktı. Veranda da yer alan masaya oturdu ve üzerindeki sigara paketinden bir dal alıp dudakları arasına yerleştirdi. Pembe çakmağı yardımıyla sigarayı ateşledi ve pis dumandan derin bir nefes çekti. 

Ne kadar orada oturduğundan emin değildi ama kapının sesiyle kendine geldi ve başını o tarafa çevirdi. Oğlu paytak adımlarla yanına ilerlerken, gözleri uyku doluydu. Hazal, hafifçe gülümseyip yanına gelen oğlunu kucakladı. 

"Neden uyandın bakalım ufaklık?" 

Oğlu kollarını annesinin boynuna dolayıp kafasını omzuna yerleştirdi. 

"Anne, bana babamla bir anınızı anlatır mısın?" 

Hazal, güldü ve oğlunun saçlarına bir öpücük kondurdu. 

"Tabi, anlatırım prensim." 


Ey Gidi Karadeniz.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin