Korku

3K 563 378
                                    

Bu bölümü bana ait olan adama ithaf ediyorum. Seni deli ettiğim tüm günler için🖤🖤🖤
İyi ki varsın. Doğumgünün kutlu olsun sevgilim.
***
22.12.2019
Korku neydi? Kanın damarlardan çekilmesi miydi? Türk dil kurumu korku için, bir tehlike veya tehlike düşüncesi karşısında duyulan kaygı, üzüntü demiş. Peki sizce korku, bu kadar kolay bir tanımlama mıydı?

Korkunun ruha işlemesi nasıldır, düşündünüz mü? Fizyolojik değişmeler midir? Beniz sararması, ağız kuruması, solunum ve kalp atışı hızlanması, sizce bunlar korkunun ruha temas etmesini anlatabilecek yeterli tanımlamalar mıydı?

Hiç biri yeterli değildi.

Gülşe Dağdelen elleri ve ayakları bağlı halde oturttulduğu sandalyede, tir tir titrerken, bu tanımlamaların hiç biri ona yeterli değildi. 

Gülşe, gözlerini karanlığa açtığı anı asla unutamayacaktı. Ama o an ki karanlığı şimdiki aydınlığa tercih ederdi. Burada kaç gün geçirdiğini bile bilmiyordu.
Bir, üç, beş?   
Sınırsız saat döngüsü içinde, hangi dilimde olduğunu anlayamıyordu bile.  
Şu an sabah mıydı yoksa akşam mı? Belki de gece yarısı ya da sabahın ilk ışıklarıydı. Beyni sürekli bilmek, dokunmak, öğrenmek, merak gibi sözcüklerin üzerine kodlanmış insanoğlu için bilinmezlik durumu kabul edilebilir değildi. Gülşe, bu bilinmezlikte tedirgindi.

İdrar torbasının baskısına dayanamadı ve tarlatanı olmayan gelinliğinin, kabarık eteklerinin altında kalan çıplak bacaklarından aşağıya doğru ılık sıvı yavaşça süzüldü. Kadının gözleri yeniden doldu. Açlıkla kasılan ve ağrıyan midesinin şu an bir önemi olmayabilirdi ama insandı ve bazen yok sayamıyordu.

Sadece su ile beslemişti onu, bir kaç saatte bir, üç dört kapak kadar ılık su veriyordu. Yalnızlığına şükredeceğini hiç düşünmezdi ama o gelene kadar olan yalnızlığına minnettardı.  

Tek başınayken sancı giren karnı, yerden ve eteklerinden gelen yoğun idrar kokusu, ağlamaktan akan rimeli nedeniyle birbirine yapışan kirpikleri, makyaj kalıntılarından gerilen yanakları ve en çok canını yakan şey, hareketsizlikten kasılan kasları, iplerin kestiği el ve ayak bilekleri, işte bunların hepsi, o adam yokken, aklına gelen ve Gülşe'yi rahatsız eden durumlardı.

Ama o içeri girdiğinde kadının tek hissedebildiği, katıksız korkuydu. Her şeyin önemini ve amacını yitirdiği, sadece kurtulabilmenin umuduna sarılabildiği, o yoğun korkuydu. Kalçalarının altına kadar sızan ıslaklığı önemsememeye çalıştı ve şiddetle ağrıyan omurgasını biraz hareket ettirebilmek için, milim bile sayılamayacak bir kayma hareketiyle kalçasını sağa doğru ittirdi. Ağzından çıkan acı dolu inleme geniş alanda yankılandı. Küçük bir hareketle bile sırtına saplanan acıyla irkildi. Azı dişlerini var gücüyle sıktı ve bu defa tersi hareketi yapmaya odaklandı. Kalçasını sol tarafına doğru ittirdi. Gözlerinden akmaya başlayan yaşlar çenesine ulaşamadan, hareketine son verdi. Kafasını boşluğa bırakır gibi geriye doğru bıraktı. Ve tüm gücüyle çığlık attı. Ard arda bağırmaya ve çığlıklarını atmaya devam etti. Tüm bağırışları, aslında birer isyandı.

Kafasını önüne eğen kadın, kalın iplerden tahriş olmuş, yer yer kanamış ve morarmış el bileklerini, puslu gözleriyle izledi. Her yaş damlası ince çıplak kollarına düştü. Bunca ağlamaya hala nasıl gözlerinde yaş kalabildiğine inanamıyordu.

Nefret ediyordu kendinden Gülşe. Kaçmaya bile çalışmamıştı. Oturduğu ahşap sandalyeyi kırmayı düşünmüştü ama denememişti bile. Oysa ki sol taraftaki arka bacakta bir dengesizlik olduğunun farkındaydı. Başlarda hareket etmek bu kadar acılı değilken, kımıldadığı anlarda sallanan dengesizliği farketmişti. Ama bunu kullanmak yerine beklemeyi seçmişti.

HASAT "KATİL DOĞAN"(KİTAP OLDU)Where stories live. Discover now