4 - نجمة - yıldız

783 107 133
                                    

Asıl sevdalar burada filizleniyordu, burada yeşeriyor, burada soluyor, sınanıyordu. Filistin'de aşkın sonu bu dünyada acıydı. Vatanına olanın da, sevdasına olanın da... Çünkü ikisi birdi.

💐

"Bu çorbaya yıldızlar kaçmış abla."

Enes Hamza'ya gülerek, şefkatle baktı Nidal. "Yıldızlar kaçmadı ablacığım, onlar yıldız şeklinde şehriye. Hamurdan yapılmış yani. Yiyebilirsin."

Enes Hamza kararsızca çorbaya bakıp kaşığını daldırdı, hüzünle ablasına baktı. "Eğer yemeseydim yıldızları asardım."

Nidal dayanamayıp çocuğun saçlarının üzerine bir öpücük bıraktı. İçine soksa bu çocuğu, yine doyamayacaktı sanki ona. "Afiyet olsun sana benim küçük bilginim. Ben gidiyorum, sonra görüşürüz, tamam mı? Allah'a emanet ol."

"Görüşürüz abla, Allah'a emanet ol."

Nidal mutfaktan çıkıp içeriye geçti. Bugün neşesi yerindeydi. "Hala, Ben gidiyorum."

"Hastaneye mi?" diye sordu kadın ve ördüğü hırkadan çektiği gözlerini genç kıza çevirdi.

Nidal tebessüm ederek başını salladı. "Önce Süreyya teyzeye uğrayıp Eymen Mahir'in pansumanını yapacağım, oradan hastaneye geçeceğim inşallah. Aa bir dakika, hastaneden önce Meryemlere de uğramam gerek."

"Yine çok meşgulsün Nidal hanım. İyi, git bakalım geç kalmadan. Selam söyle herkese. Allah'a emanet." deyip elindeki hırkaya verdi dikkatini tekrar Ayşa hanım.

Nidal son kez kendine bakıp başını düzeltti, çantasını takıp evden çıktı. Süreyya hanıma uğradığında Eymen Mahir'in üçüncü bir günü evde oturarak geçiremeyeceğini söyleyip kaçtığını öğrenmişti. "Haftaya yürüyüş var biliyorsun, onun için yapacak şeyleri varmış. Kalktı gitti, tutamadım işte. Koca adam, bağlasan bağlayamazsın." deyip gülümsedi Süreyya hanım, yarı yakınır ses tonuyla.

"Haklısın Süreyya teyzem. Ben o zaman gideyim, bugün yapacak çok şeyim var. Sana sonra yine uğrarım."
Kadınla vedalaşıp iki sokak ötede oturan arkadaşının evine doğru adımlaya başladı yolları.

"Ah Eymen Mahir, bir gün daha oturamadın yani! Neyse, inşallah bir sıkıntı olmaz da kendine dikkat edersin. Başına dert almayı çok iyi beceriyorsun gerçi, korkutuyor bu beni..." Kendi kendine içinden söylenirken aklına onunla ilk tanıştığı zaman düştü. Yine Eymen Mahir başına dert almış ve bu sayede tanışmışlardı. Kader, çözülemez ağlarını örmüştü dikkatle.

Yaklaşık iki yıl önceydi. Enes Hamza küçüktü, hasta olmuştu. Nidal de o zamanlar hastanede çalışmıyordu, okuyordu. Halası ve babası apar topar çocuğu hastaneye götürmüşler, Nidal'in de gece gece evde yalnız kalmasını istemedikleri için Süreyya hanımın yanına bırakmışlardı. Yaşlı kadın uykusundan uyanmış, onu içeri buyur etmiş, koltuklardan birini ona yatak yapıp sermiş ve gidip uyumuştu. Nidal'i uyku tutmamıştı, onun için saat erkendi, henüz on birdi. Uyuyamayınca daralmış, içine bir sıkıntı oturmuştu. Kalkıp önce ışığı sonra da pencereyi açmıştı ve temiz hava aldıktan sonra pencereyi açık bırakıp ışığı kapatarak yatağın bir köşesine oturmuş, öylece bir şeyler düşünüyordu.

Aniden kapı çalınca irkilmişti Nidal. Süreyya hanımdan ses seda gelmeyince korkarak kapının önüne gidip delikten bakmıştı, ve ilk kez göz bebeklerine misafir olmuştu Eymen Mahir. Telaşlı, endişeli görünüyordu. Kapıya tekrar vurmuştu hızla. Aynı anda da kızın orada olduğunu anlamışcasına konuşmuştu. "Lütfen açın kapıyı, peşimde askerler var."

SON DÜŞÜŞWhere stories live. Discover now