18 - الرَّبِيع - bahar

691 126 114
                                    

Özgürlük şiirleri getirecek mi rüzgar bu diyarlardan? Çiçeklerimizi arasına koyduğumuz defterlere yazabilecek miyiz sevda türküleri? Yoksa sürecek mi kalemimizin acı işlemesi her satırda, her sayfaya, her dakika... Koruyabilecek miyiz içimizdeki aydınlıkları, sarmışken karanlıklar her yanı!

💐

İçine parça parça ekilen tohumlar yeşeriyor, büyüyordu. Kalın duvarların arasından sızmaya başlayan tüm güzel duyguları yine soluna dolmaya başlamıştı yavaş yavaş. Umuda tutundu, güvene sarıldı, inadının oklarını başka bir hedefi vurmak için kullanmaya başladı.

Süreyya hanım gittiğinde yarım kalan gün doğumu, başını Mervan'ın göğsüne dayadığı günün sonrası içinin güneş ışıklarıyla aydınlanmasıyla yeniden zuhur etti. Sabah heyecanla ve biraz da korkuyla çocuklara Kur'an öğretme isteğinden bahsetmişti Mervan'a. Korkma nedeni yeni bir yolda adım atıyor olması ve eline yüzüne bulaştırma ihtimaliydi. Mervan onu sonuna dek desteklemiş, bu fikrini çok güzel bulmuştu. Fatıma hanımın kulağına giden bu girişim, komşularının da çocuklara Kur'an okuttuğu fakat onca çocuğa tek başına yetişemediği, isterse ona yardım ederek bu işe koyulabileceği teklifini getirmişti yanında. Severek kabul etmişti Nidal ve yaklaşık iki buçuk haftadır hocalık yapıyordu çocuklara. Mervan sabahları onu götürüyor, ders saatinin tahmini bitiminde de almaya geliyordu.

Yine o günlerden biriydi. Sokakta dikilmiş, evden çıkan çocukları tebessümle seyrediyordu genç adam. Bir kaçına el salladıktan sonra çocuklar neşeyle dağıldılar etrafta ve en sonunda tekerlekli sandalyesini dışarıya süren Nidal'i gördü. Adımladı yolu, onunla orta yerde buluştu.

"Selamunaleyküm hocam."

"Aleykümselam." deyip genç adama tebessüm etti.

"Bugün biraz hava almak, dolaşmak ister misin?"

"İsterim tabi, senin için uygunsa."

Ayaküstü verdikleri karar üzere yavaş yavaş yürümeye başladı Mervan, önündeki tekerlekli sandalyeyi iterek. Nidal bir süre sonra bakışlarını etraftan çekip ona baktı ve önüne döndü. Arkasında değil de yanında yürümesini ne çok isterdi genç adamın. Ama nasip böyleydi.

Caddede ilerlerken kurstaki çocuklardan bahsediyordu Nidal. Mervan da arada sorular soruyor, eşlik ediyordu sohbete. "Nidal abla! Hemşire abla!" diye bir bağırış duyunca adımları durdu Mervan'ın. Nidal de sesin sahibi bulmak istercesine etrafa bakınıyordu. Sonunda göz bebeklerine bir çocuğun görüntüsü düştü. Bir an yüreği sızlasa da gülümseyerek yanına koşan, bir eliyle de düşmemesi için başındaki kipayı tutan Caleb'e tebessüm etti.

"Caleb!"

Çocuk tekerlekli sandalyeye aldırmadan kollarını çabucak Nidal'e sardığında Mervan şaşırarak önündeki manzaraya bakıyordu. Şaşkınlığına bir tebessüm de eşlik etti az sonra. Tanımasa da kim olduğunu anlamıştı çocuğun, Eymen Mahir anlatmıştı ona Caleb'i...

Caleb kollarını kızdan ayırıp gözlerine heyecanla baktı. "Seni kaçıracağım sandım! Çok mutluyum seni gördüğüm için! Bu kez haberi var herkesin burada olduğuma, bak, annemler orada." Son cümlesini bitirince parmağı ile biraz ileride dikilen adam ve kadını işaret etti çocuk. "Onlardan izin aldım, bizi evine götürür müsün? Ben Enes Hamza'yla oynarken onlar sessizce oturur, üzmezler sizi. Hem, babam Eymen Mahir abiyi sevmiş. Cesurmuş, öyle dedi."

Islanan gözlerini Caleb'den kaçırıp yavaş yavaş yanına doğru yürüyen çifte baktı, ardından omzunda Mervan'ın elini hissetti. Yanına geçip çocuğun boyuna denk olabilmek için eğilen Mervan ufaklığa elini uzattı. "Merhaba, tanışalım mı? Ben Mervan."

SON DÜŞÜŞWhere stories live. Discover now