vingt et un•

2.6K 215 248
                                    

Noel sabahı, oda arkadaşlarımın beni dürtüklemeleriyle uyandım. Ailemiz ve arkadaşlarımızdan gelen hediyeler Ortak Salon'a kurulan Noel ağacının altında olurdu ve bütün bina hep beraber kutlardık Noel'i. Kızlara beni beklememelerini söyledikten sonra lavaboya gidip üstümü değiştirdim ve yüzümü yıkadım. Göz altlarımda uykusuzluktan kaynaklanan halkalar sağolsun bir rakundan farkım yoktu.

Yüzümle olan anlaşmazlığım, Noel hediyelerimin merakına yenik düştü ve üstümü düzeltip Ortak Salon'a gittim. Normalden geç kalktığım için Ortak Salon sakin sayılırdı. Herkes Noel kahvaltısı için Büyük Salon'a inmişti herhalde. Çoğu hediye çoktan alınmış olduğu için ağacın altından adıma gönderilmiş birkaç hediyeyi bulmam zor olmadı.

İlk baktığım küçük kutu, anne ve babama aitti. Kırmızı hediye paketinin altında iyi Noeller dilediklerini söyleyen bir kağıt vardı. Küçük kutunun içindeyse gördüğüm en güzel gümüş küpeler siyah bir süngerin üstünde bekliyorlardı. Sallantılı ve üstünde küçük elmas parçaları olan çok zarif bir parçaydı. Onlara uzun bir teşekkür mektubu yazmayı kendi kendime not ettikten sonra sırasıyla Fleur, Viktor, Ian, Brenda ve Alaska'dan gelen hediyeleri açtım. Diğer Bulgar arkadaşım geri hediye göndermemişti demek. Hepsi aynı benim onlara yaptığım gibi binamla veya derslerle alakalı hediyeler göndermişlerdi ve gerçekten minnettardım. Ro'ya ne hediye alsak diye düşünmüş olmaları bile içimi ısıtıyordu.

Açmak için beklettiğim son paketse tabii ki Cedric'e aitti. Ona papatya yaprakları ve beraber resmimizi göndermiştim ama onun bana ne gönderebileceğiyle ilgili en ufak bir tahminim bile yoktu. Diğerlerine kıyasla çok küçük bir kutuydu ve yeşil-kırmızı desenli hediye paketinin altında minik bir kalp çizilmiş bir kağıt parçası vardı. Kalp çizmesi yanaklarımı ısıtırken birazcık çirkin çizdiği kalbe sırıtmadan edemedim ve minik kutuyu açtım.

Yine siyah süngerin üzerinde duran ince gümüş zincirin ucunda küçük mavi bir Swarovski taşı vardı. Süngerinden ayırıp elime aldığımda kolyenin hafifliğine şaşırdım. Taşlı kolyelerin hiç bu kadar zarif durabileceklerini düşünmemiştim. İnce ve küçük olmasına rağmen kolye parıl parıl parlıyordu ve kendini belli ediyordu kesinlikle. Yüzümde düştüğümü belli eden ifadeyle kolyeyi izlerken bir boğaz temizleme sesiyle arkamı döndüm.

"Ah, ne kadar güzelmiş. Tahmin edeyim Tatlı Çocuk'tan." Cho'nun peşinde gezen kızlardan sarışın olanının söylediğine kaşlarımı çattım.

"N'oldu? İlk sana aldığını mı düşünmüştün? Yanlış hatırlamıyorsam aynısının altını Cho'da da var. Şu erkekler hiç değişmiyorlar."

Duyduklarıma nasıl tepki vereceğimi kestirmek benim için bile çok zordu. Cidden konuştuğu kızlara gönderdiği sabit bir hediye miydi? Yoksa adını unuttuğum kız sadece benimle uğraşmak için mi demişti? Cevap vermeye fırsat bulamadan arkasından yaklaşan Asyalı kızı fark ettim.

"Maria, yeter bu kadar. Kahvaltıya gidelim hadi." Kendi gözlerimle görmesem bu utangaç sesin Cho Chang'ten çıktığına beni kimse inandıramazdı. Kıstığım gözlerim irileşirken şaşıran tek kişinin ben olmadığım açıktı. "Ama Cho, kıza gelen şeye bak!" Maria denen sarışın, suç mahallinden bir delilmiş gibi elimdeki kolyeyi işaret etti. "Bizi ilgilendirmez, gel ben çok acıktım." Sarışının kolundan çeke çeke götürürken bu saçma konuşmadan beni kurtaran kişinin Cho Chang olduğuna inanamıyordum.

Hala çatık duran kaşlarımla kolyeme döndüm ve kutusuna geri yerleştirerek diğer hediyelerimi kucakladım ve odama, bavuluma yerleştirmeye taşıdım. Sonra da kahvaltıya inmeliydim.

pretty boy • cedric diggoryWhere stories live. Discover now