5.7

1.3K 81 94
                                    

Taeyong son günlerde fazlasıyla sinirli ve gergindi. En ufak şeyde köpürüyor, herkese yargı dağıtıyordu. Diğerleri ilk başta her zamanki hali olduğunu düşünseler de yanılmışlardı.

"Şey, Taeyong?" Jaehyun'un sesi sakin ve temkinli çıkmıştı. Durduk yere sinirlendirmek istemiyordu karşısındakini.

"Ne var?" Taeyong yine ters cevap vermiş, elinde yıkadığı tencereyi ovalarken hareketleri sertti. En azından Jaehyun Taeyong'un sırtına baktığında bunları görüyordu.

"Markete gidecektim. Birkaç malzeme bitmiş. Bir şey lazım mı diye sana soracaktım."

Jaehyun'un sonlara doğru sesi kısılmıştı. Taeyong'un agresif olmasını anlayamıyordu. Sadece kendisine karşı böyle sert olsaydı trip attığını düşünebilirdi ama sabah Winwin'e televizyon izlediği için bağırmıştı.

Taeyong bir şey istemediğini söylediğinde Jaehyun tam mutfaktan çıkarken Jisung Jaehyun'a evin öbür ucundan süt istediğini bağırarak bildirmişti. Taeyong ise Jisung bağırdığı için irkildiğinden elindeki bardağı yere düşürmüştü.

"Eline tüküreyim senin Taeyong. Bir işi de düzgün yap ya." Taeyong kendi kendine söylenerek kırılan cam parçalarını çöpe atmıştı. Mutfaktaki işini bitirdiğinde ise odasına gitmişti.

Yorganını kaldırıp içine girdi ve gözlerini kapattı. Bu aralar çok yoruluyordu. Herkes evde olduğu için diye düşündü Taeyong. Çok fazla da umursamadan kendini uykuya bıraktı.

Renjun, Taeyong'un odasına girdiğini görmüştü. Büyük ihtimal uyumak için gidiyor diye içinden geçirdi. Ardından kendi odasında bilgisayar oynayan Jaemin ve Jeno'nun yanına çöktü. "Taeyong hyung bu aralar fazla bitkin değil mi sizce de? Gün içinde hemen yoruluyor. Önceden de böyle miydi?"

Jeno kafasını ekrandan kaldırıp Renjun'e bakmıştı. "Geçen gün burnunun kanadığını gördüm. Beni geçiştirmeye çalıştı ama kendisi de endişelenmişti."

"Zaten masada da en ufak gürültü olunca sinirleniyor. Bir değişik bu aralar. Sofrada kimseyi konuşturmuyor. Yemek de yemiyor zaten." Jaemin bunu üzgünce söylemişti.

Hepsi suskun bir şekilde oturmuştu bir süre. Akıllarından türlü türlü senaryolar kuruyorlardı. Ellerinden sadece dua etmek geliyordu. Her şeyin en kısa zamanda düzelmesi için dua etmek.

"Taeyong! Taeyong uyan!" Johnny'nin bağrışlarıyla Renjun, Jaemin ve Jeno yerinden sıçramıştı. Yerlerinden hızlıca kalkarak karşı odaya damlamışlardı. Johnny Taeyong'un yanaklarına uyanması için hafifçe vuruyor, aynı zamanda da sesleniyordu. "Taeyong uyansana!"

Odaya ilk giren Jeno, burnundan kanlar akmış olan Taeyong'u görünce birkaç adım geri gitmişti istemsize. Ardından arkasındaki Renjun ve Jaemin görmesin diye kollarıyla kapatmıştı önlerini. "R-Ren-Renjun. Renjun git buradan!"

Jeno'nun bağırması ile Renjun neler olduğunu tam kavrayamamıştı. Daha da meraklandığı için zıplayarak bakmaya çalışmış, gördüğü şeyle birkaç saniye duraksamış ardından da yere çökmüştü.

Tabi ya, Renjun'i kan tutuyordu.

"Renjun iyi misin? Renjun!" Jaemin'in bağırmasıyla Jeno hızla arkasını dönmüş ve Renjun'i sarsan Jaemin'i görmüştü. "Jaemin onu hemen buradan götür. Hemen."

Ardından ise odadan çıkarak telefon bulmaya çalışmıştı. Normalde sürekli elinde olan telefon sanki yok olmuştu.

"M-Mark hyung!" Taeyong'un odasına en yakın oda Mark'ın odasıydı. Mark kulaklıklarını takmış gitarıyla oyalanırken odasına dalan Jeno ile şaşkına uğramıştı. "Mark hyung hemen ambulans çağır! Çabuk ol!"

Mark donup kalmıştı. Ne olmuş olabilirdi ki birden bire? Fakat yine de acele bir şekilde ambulansı arayıp adresi vermişti. Jeno'nun ise gözleri dolmuştu. Hyungunu öyle baygın ve kanlı bir şekilde görmek onu fazlasıyla etkilemişti.

"Taeyong hyung," dedi Jeno. Bunu derken bile sesi titremişti. "Johnny hyung odasında baygın bulmuş. Burnu kanamış bir de." Cümlesini bitirdiği an hıçkırarak ağlamaya başlamıştı Jeno. Mark ise olayın şokuyla ne yapacağını bilememiş ama yine de gidip Jeno'ya sarılmıştı.

"Hyung, Taeyong hyung çok güçlüdür biliyorsun. Bizi üzmemek için neler yapıyor sen de görüyorsun. Onu ilk defa bu kadar savunmasız gördüm. Mark hyung o çok cansız duruyordu."

Mark'ın da gözleri dolmuştu. Taeyong her zaman diğerleri için kendisinden fedakarlık gösterirdi. Taeyong'un yeri onlar için apayrıydı. Kimi zaman bir abiyken istediğin zaman sarılıp kokusunu içine çekebileceğin bir anne olmuştu. Taeyong olmazsa onlar bir hiçti.

Mark kollarını çözüp gözlerini sildikten sonra Jeno'yu omzundan ittirerek odadan çıkardı. "Diğerlerine bakalım şimdi. Şuan ağlamanın sırası değil Jeno."

----------------

Ambulans gelmişti. Jaehyun ise eve yeni gelmiş, kapının önündeki ambulansın neden burada olduğunu sorgulamıştı.

"Taeyong hyung!" Bu ses Chenle'nun sesiydi. Doyoung'a sarılmış ağlıyordu, Doyoung ise miniğin saçlarını okşayıp onu sakinleştirmeye çalışıyordu ama kendisinin de gözleri dolmuştu.

Kapıdan sedye ile çıkarılan Taeyong'u görünce elindeki poşetleri yere düşürdü Jaehyun. Bir an bile düşünmeden koşarak sevgilisinin yanına gitti.

"T-Taeyong," hemen sesi titremişti. Duygusaldı zaten Jaehyun. Hele sevdiği bu haldeyken nasıl duygulanmasındı ki?

"Taeyong sadece bir süreliğine markete gittim. Ne oldu sana? Bir daha seni yalnız bırakmayacağım." Kafasını iki yana salladı. "Hiçbir zaman." Bunları söylerken Taeyong'u çoktan ambulansa bindirmişlerdi ve Jaehyun da onun yanında binmişti.

Sevgilisinin elini okşarken Taeyong ile ilgilenen görevliye sordu. "Ne olmuş ona? Nesi varmış?"

"Bize sadece baygın olduğu söylendi. Hastaneye gidince daha ayrıntılı bilgi alabilirsiniz."

Hastaneye geldiklerinde acele bir şekilde Taeyong'u ambulanstan indirmişlerdi ve Taeyong doktorların muayene etmesi için özel bir odaya alınmıştı. Jaehyun ise duvarın dibine çökmüştü ve dizlerini kendine çekip kafasını da dizlerine gömmüştü.

Ardından sakin olan bedeni hıçkırıklara sarsılmaya başladı. Telefonu çalana kadar ağladı. Arayana baktığında ise 💚Yavşak Yuta💚 yazısını görmüştü.

"Ne var! Bi ağlayacağım onda da izin vermiyorsunuz lan noldu!?" Ağladığından olsa gerek sesi çatallı çıkmıştı. "Kes sesini pislik! Boş konuşma! Taeyong nasıl onu söyle sen. Veletler durmadan ağlıyor aynı sen gibi. Hepsi hastaneye gidecekmiş. 20 kişi napcaksak hastanede sanki düğüne gid-"

"Sesimi hoparlöre ver hyung. Bana bakın veletler! Burda zaten acı çekiyorum bi de sizinle mi uğraşayım! Ağlamayın da boş yere. Taeyong sizi bırakıp gider mi hiç?"

Sessizlik olmuştu iki tarafta da. Sessizliği bozan ise Jisung'du. "Gitmez değil mi hyung?"

Umarım gitmez diye geçirdi içinden Jaehyun. "Gitmez gitmez de siz düzgün davranırsanız tabii. Kun hyungu üzmeyin tamam mı?" Arkadan onaylayan sesleri duyduğunda ise telefonu kapattı ve gözyaşları içinde mırıldandı.

"Tanrım. Taeyong'u yanına almak için biraz daha bekleyemez misin? Ben ona henüz doyamadım."

Ardından tekrar telefonu çaldı. Arayan Kun'du. "Nasılsın kuzum? O nasıl?"

Titrek bir nefes aldı Jaehyun. "Bilmiyorum hyung. Nasıl olduğumu da ne yapmam gerektiğini de bilmiyorum. Şuan bana sarılıp her şeyin geçeceğini söylemesi bana yol göstermesine ihtiyacım var."

-------------

Finale az kaldığını söylemek istiyorum :))

~NCT WHATSAPP~ ✅Where stories live. Discover now