7

101 4 0
                                    

Saylakkaya'da minibüsten indi. Zaten küçük bir köydü. Çok değişmemişti. Evler eskisi gibi taş evdi ve büyük çorak topraklar sanki sonsuzluğa uzanıyordu. Bazı yerler de tarlalar sarı rengini almış, hasat yapılmıştı. Eskiden köy olarak anılan bu yerler mahalleye dönüşmüş ve bazı yerler de daha modern, tuğla evler yerini almıştı. Ama hala çoğu ev eskisi gibi taştan, ve çok az sokakta asfalt vardı.
Dilruba ile yürüdüğü sokaklardan geçerken içini ayrı bir hüzün kapladı, beraber dut topladıkları ağaçların yerinde yeller esiyordu. Ara sokaklardan geçtikçe heyecanı artıyordu. Evlerin arasından sıyrılıp bozkırın ilerisinde ki Dilruba'nın evini görünce kalbi hızla çarptı. Bir anda görse onu ne yapacaktı. Ne diyecekti. Kafasında hiçbir şey yoktu. İlerden bir ses duydu. Bir taşa birileri odunla vuruyor gibiydi. Kafasını sola çevirdiğinde ilerde irice, tuhaf giyimli bir adamın büyükçe bir kayaya elindeki tahtayla vurduğunu fark etti. Biraz daha yaklaştı. Birden ilerden başka bir adamın daha geldiğini fark etti.
"Selamun aleyküm!" Diye bağırdı.
"Aleyküm Selam!" Dedi adam. Ayağında siyah şalvarı ve beyaz hırkasıyla orta yaşlarda ki bu adam Asım'a yaklaştı.
"Rasim Öztürk'ün evine bakmıştım."
"Heee, şu garşısı." Dedi adam Asım'ı süzerek.
"Kimlerdensin?"
Asım köylülerdeki bu tuhaf merakı çözemiyordu.
"Tanımazsın emmi." Dedi samimi bir dille.
Adam Asım'a bakıp gülümsedi. Asım'ın gözü uzakta ki deliye takıldı. Adam bunu hemen fark etti. "Köyün delisi." Dedi.
"Neden vuruyor kayaya?" Asım sanki çok bir önemi varmış gibi sormuş bulundu.
"Valla bilmiyom ki, deli işte."
"Uğurlar olsun." Dedi Asım uzaklaşırken. Bu bir dakikalık saçma sohbet heyecanını az da olsa dindirdi.
Kapıya yaklaştıkça kalbinin sesini duyabiliyordu. Bütün hatıraları gözünün önüne geldikçe bunun acı mı yoksa tatlı bir his mi olduğunu anlayamıyordu. Son bir kez görmek için geldiği bu yol da kapıyı çalmadan önce durdu. Kapıyı çalıp çalmamakta kararsızdı. Uzun tahta kapıdan küçükken çok kez beraber girmişler, beraber çıkmışlardı. Kendi evlerinden buraya gelişleri, annesinin onu Dilruba'ya emanet edişleri, koşuşturmalar, bu bahçeye gelen görücüler, evin hemen önündeki ahırın solunda Dilruba'nın ağlamaları, her şey gözünde canlanıyordu. İki katlı bu taş evin kapısının önünde durdu. Son bir kez derince bir nefes aldı. Ne yapacağını o da bilmiyordu. Az önceki adama Rasim Bey'i ziyarete geldiğini söylediğinde adam tuhaf bir tepki vermemişti. Rasim Bey demek ki içerdeydi. Ama Dilruba?
Son bir kez derin bir nefes aldı. Kapıya sadece eliyle değil, bütün hatıralarıyla vurdu.

Beğendiğiniz bölümleri hemen aşağıdan oylayabilir, değerlendirmelerinizi yazabilirsiniz. Yazdığım diğer eserlere de göz atabilir, yazdıklarımdan haberdar olmak için takip edebilirsiniz.

DİLRUBA Where stories live. Discover now