14. Bölüm

1.2K 70 20
                                    

***

Bölümü okurken, eklediğim müzikleri dinlemeyi ihmal etmeyin. Yorumlarınızı bekliyorum^^

***

Artık sabırsızlanmama sebep olan uzunluktaki bir yolculuğun ardından, bir tepeye ulaştık. Uzun bir süre boyunca, dağ yolundan yukarı doğru yolculuk etmiştik. Önümüzdeki araçlar biraz daha ilerlerken, biz sağlık ekibi olarak durduk. Araba durur durmaz, Kaan Asteğmenden onay aldığım gibi kendimi aşağı attım. Mayıs ayının ortasında olmamıza rağmen hava bugün serindi. Yükseğe çıkacağımızı bilmediğim için giydiğim incecik gömlekle, tenime değen serin rüzgara hazırlıksız yakalandım. Yine de aldırmadan yüzümü güneşe doğru kaldırıp derin bir nefes aldım. Oksijen oranı o kadar yüksekti ki başım döndü.

Kendi etrafımda dönüp, yüz metre kadar ileride duran araçlara baktım. Buraya bizden önce getirilmiş olan askeri araçlar da olduğunu gördüm. Araçlardan birisi diğerlerinden çok farklıydı. Üzerinde tam yedi tane, farklı şekillerde, farklı büyüklüklerde ve farklı yüksekliklerde antenler ve ne olduğunu anlamadığım farklı ekipmanlar vardı. O aracın üzerinde de büyük harflerle ARS yazdığını görünce, test edilecek aracın bu olduğunu düşündüm.

Mühendislerin yarısı zırhlı aracın içinden çıkıp tek tek karavan benzeri bir araca girdiler. Yarısı da ARS yazan aracın üzerine çıkıp bazı kontroller yapmaya başladılar. Bir süre ilgiyle onları izledim. Ama ne yaptıklarını da bilmediğim için ilgim kısa bir süre sonra dağıldı. Ben de kafamı çevirip etrafı izlemeye başladım.

Gözüm ister istemez Yavuz'a takıldı. Göğsümde bir sızı hissedince, o sızıyı bastırmak için kollarımı göğsümde birleştirip onu izlemeye başladım. Tamamen göreve odaklanmış durumdaydı. Elindeki ekranda bir şeyler kontrol ediyor, bazı askerlerin yerlerini değiştiriyor, bazılarını uyarıyordu.

O uyarılarını yaparken yaklaşan bir helikopterin sesini duydum. Helikopter arkadan, bizim geldiğimiz taraftan geliyordu. Bir anda etrafta bir koşuşturma oldu. Helikopter bir tane değildi. Dört askeri helikopter yan yana geliyordu. İçlerinden bir tanesi, bizim olduğumuz alanın ortasına inerken diğerleri etrafa yayıldı. Helikopterin içinden yüksek rütbeli olduğunu tahmin etmekte zorlanmadığım askerler indi. Yerdeki askerlerin tamamı, derhal esas duruşa geçti. Komutanın yanında bir de sivil vardı. Gözlerimi kısarak onun kim olduğunu görmeye çalıştım. Adamı bir yerden tanıyordum.

Oğuz ve beraberindekiler gelenleri karşılamak için araçlarından inmiş yürürken ben de adamın kim olduğunu hatırladım. Bu adamla, babamın katıldığı bir iş adamları toplantısında tanışmıştım. Adı Kenan Gürbudak'tı. O zamanlar ARS, adını yeni yeni duyurmaya başlamıştı. Bu adam, ARS Savunmanın başındaki adamdı.

Oğuz ve Gül'ün yan yana adamı karşılamasını izledim. Sonra hep birlikte bir karavanın içine girdiler. O an onlardan uzakta olduğum için minnettar hissettim. Çünkü adamın beni tanımasını istemezdim. Babamın ihaneti yüzünden, orada oluşumu sorgulayan garip bakışlar görmek istemiyordum. O yüzden olanlara arkamı dönüp yeşil çayılar içinde yürüyerek ilerideki bir kayaya doğru ilerledim ve oraya oturdum. Kaan Asteğmen yolda, bize neredeyse hiç ihtiyaç duymayacaklarından bahsetmişti. O, bunun gibi testlere çok katılmış, henüz kendisine ihtiyaç duyulan bir aksilik olmamıştı. O yüzden bu tür görev günlerini bir tür hava alma ve dinleme günü olarak görüyordu.

Telefonuma uzandım, çekmiyordu ama çekmesine de ihtiyacım yoktu. Kulaklığımı takıp, telefonumda yüklü olan müziklerden birisini açtım. Feridun Hürel'in, "Bir Sevmek Bin Defa Ölmek Demekmiş" şarkısı kulaklarıma doldu.

Bahar: DönüşWhere stories live. Discover now