Kısım İki | Bölüm Yedi

63 3 0
                                    

Tam bu sırada kapı açıldı ve hımbıl Yemelyan'la hırsız Antoşka ellerinde masa örtüsü ve peçetelerle girdiler, masayı hazırlamaya başladılar; bir tepsi içinde hepsi başka renk altı sürahi likör getirdiler. Çok geçmeden de tepsinin ve sürahilerin çevresine tabak tabak havyarlar, peynirler, türlü türlü mantar turşuları, altından tereyağ cızırtıları ve kokuları duyulan kapaklı birtakım sahanlar getirilip bir gerdanlık gibi dizildi. Hımbıl Yemelyan'la hırsız Antoşka'nın ateş gibi, çalışkan ve iyi çocuklar oldukları görülüyordu. Ev sahibi sıkıcılığa, yavanlığa karşı adamlarına bu türden kamçılayıcı adlar takıyordu; yoksa kendisi iyi yürekli, temiz bir insandı, şu var ki biraz baharat düşkünüydü. Rus insanı, malum, midesi kaynadığında bir bardak votka yuvarlar da kendine gelir; baharatlı takma adları da böyle görmek gerek. Adamları asla alınıp gücenmezlerdi onlara taktığı bu adlardan dolayı.

Mezeleri asıl yemekler izledi. Ev sahibi de işte bu fasılda tam zorbalaştı. Kimin tabağında tek bir parça kaldığını görse, hemen yanına bir parça daha koyuyordu: "Yanında bir eşi olmadan ne insan, ne kuş, dünyada hiçbir varlık yaşayamaz!" diyordu. Tabakta eğer iki parça görürse, "Hoppala!" diyordu. "İki de nereden çıktı? Tanrının hakkı üçtür!" Konuğun tabağında üç parça bir şey varsa: "Etmeyin, eylemeyin... üç tekerlekli araba mı olur? Üç köşeli ev yapan gördünüz mü hiç?" diyor ve hemen dördüncü parçayı ekliyordu. Beş parça için de, altı parça için de deyişleri vardı. Tabağı on iki kez dolup boşalan Çiçikov, "Herhal-de artık bir şey vermez," diye düşünüyordu. Ne gezer! Ev sahibi herhangi bir şey söyleme gereği bile duymadan, uzanıp Çiçikov'un tabağına nar gibi kızarmış kocaman bir dana biftekle birkaç da böbreği boca ediverdi. Ama dana da danaydı hani!

— İki yıl sütle besledim ben bu danayı. Oğlum gibi baktım ona.

— Kusura bakmayın ama yiyemeyeceğim! –dedi Çiçikov.

— Önce bir lokma alın, bakın, sonra "yiyemeyeceğim" dersiniz!

— Mümkün değil! Hiç boş yer kalmadı!

— Canım olur mu? Kilisede de artık doldu, iğne atsan yere düşmez derler, belediye başkanı gelir, hemen yer bulunur. Siz şu tabağınıza koyduğum parçanın tadına bir bakın: Kilisedeki herhangi biri değil, belediye başkanıdır kendisi!

Çiçikov bir lokma aldı etten: Gerçekten de belediye başkanı olduğu anlaşılıyordu, hiç yer yok dediği midede hemen yerini buldu.

Şaraplarla ilgili olarak da benzer şeyler yaşandı. Rehin sandığından eline yüklüce para geçen Pyotr Petroviç, kendine ve ailesine belki on yıl yetecek yiyecek içecek depolamıştı. Hiç ara vermeden, boşalan bardakları dolduruyor, konuklar geri çevirdikleri zaman, oğulları Aleksaşa ile Nikolaşa'nın bardaklarına yöneliyordu; delikanlılara da diyecek yoktu, dolan bardakları birbiri ardınca deviriyorlardı. Masadan kalkarlarken ikisinin de bir şeyciği yoktu, sanki yemek boyunca birer bardak sudan başka bir şey içmemişlerdi. Ama konuklar için aynı şey söylenemezdi: Balkona çıkıp oradaki koltuklara oturana kadar akla karayı seçtiler. Ev sahibi dört kişinin sığabileceği koltuğuna oturur oturmaz uyuklamaya başladı. Dev boyutlu bir demirci körüğüne dönen bedeninde ağzından ve burun deliklerinden, şu yeni tür müziklerde bile bulunmayan sesler çıkıyordu: Davul sesi de vardı bunlar arasında, flüt sesi de, yavru bir köpeğin inleyişini andırır ıslıksı birtakım sesler de.

— Amma öttürüyor ha! –dedi Platonov.

Çiçikov gülümsedi.

Platonov sürdürdü:

— Böyle yemek yiyen adam elbet sıkıntı nedir bilmez: Yemeği bitti mi uykusu geliyor!

— Evet, –dedi tembel tembel Çiçikov; gözleri neredeyse kapanmak üzereydi.– Bağışlayın ama ben yine de nasıl olup da sıkılabildiğinizi anlayamıyorum. Zira öyle çok şey var ki sıkılmanızı önleyecek!..

Ölü CanlarWhere stories live. Discover now