Merhabalar,
Umarım herkes iyidir. Lütfen bu süreçte kendinize dikkat edin. Normalleşme sürecini tamamen normale döndük diye düşünmeyin çünkü virüs hala aramızda ve hala tam olarak hakkında bilgi edinilmiş değil. Dışarı çıkarken maskenizi takmayı lütfen ihmal etmeyin.
LGS ye ve üniversite sınavına girmiş olan herkesi gönülden tebrik ediyorum. Böyle bir süreçte sınavı tam olarak yapabilmeniz bile çok değerli. Umarım istediğiniz yerleri tutturur yeni hayatlarınıza başlarsınız. Hepinize şimdiden bol şans.
Hikayeye gelirsek artık tam gaz devam ediyoruz. Finaller bitti ve ben hikayeyi yazmak için sabırsızlanıyorum. Yorumlarınızı bekliyorum. İyi okumalar :))
(Bir an önce atmak istediğim için pek kontrol edemedim. Hatam varsa kusura bakmayın.)
Ne diyeceğimi bilmiyordum. O kadar haklıydı ki. Kontrolümü ilk defa bu kadar kaybetmiştim ve yaptıklarım beni bile hüsrana uğratmıştı. Yaptığım çok boktandı ama rahatlamıştım. Yaptıklarımın dışında bir şey hissetmiyordum. Ona cevap vermedim. Zaten diyecek bir şeyim yoktu. Lanet olsun gerçekten de rahatlamıştım. Kendimi o kadar hafif hissediyordum ki iki aydır içimden atamadıklarımın bir patlamasını yaşamıştım.
"Cevap ver bana! Aklından ne geçiyordu?" Bağırışı tekrardan arabayı inletirken ona baktım.
"Bilmiyorum Savaş. Kendimi kaybettim." Sesimdeki tını neyi ifade ediyordu? Hiç benim sesim gibi değildi. Savaş'ın derin bir nefes almasıyla bakışlarımı ondan çektim. Dışarı bakarken nereye gittiğimizi düşünüyordum. Aklıma Hande'nin aradığı geldiğinde hızlıca çantamı aradım arabada. Arka koltukta olduğunu gördüğümde içinden telefonumu almak için uzandığım elim acımıştı. Ses çıkarmamaya çalışarak elime aldığım telefonla Hande'yi aradım.
"Nehir neredesin sen? Ne kadar merak ettim biliyor musun?"
"Hande özür dilerim. İşlerim var. Geç geleceğim sen uyu."
"Senin sesin bir tuhaf geliyor bir şey mi oldu?" derince bir nefes aldım. "Hayır kuzum. Yorgunum sadece. Kapatmam lazım. Öptüm." Telefonu kapatıp başımı Savaş'a çevirdim.
"Nereye gidiyoruz?"
"Hastaneye." Sesi bir nebze olsun daha iyi çıktığında konuşmak istedim. Ne konuşacağımı bilmeden konuşmak istedim.
"Özür dilerim. Benim yüzümü görmek zorunda kaldığın için, seni kırdığım için, bana bakarken ki parlayan gözlerini söndürdüğüm için... Ben böyle olsun istemedim Savaş. Her şeyi o kadar çok tek başıma yaptım ki seni hayatıma dahil edemedim ama çok sevdim. Düşündüğün kadar güçlü bir kadın değilim galiba. Geldiğin için teşekkür ederim. Hastaneden sonra ben gerisini hallederim. Daha fazla benimle ilgilenmeni istemiyorum."
"Kendine çok yükleniyorsun. İkimizde hatalar yaptık." Burukça gülümsedim. Beni iyi hissettirmek için bunları söylediğine emindim.
"Gerçekleri ikimizde biliyoruz."
Araba hastanenin önünde durduğunda emniyet kemerimi çıkarıp arabadan indim. Savaş çoktan yanıma gelmişti. Elimdeki viski şişesini çöpe atıp hastaneye doğru ilerledik. Bizi acile yönlendirdiklerinde oradaki sedyelerden birine oturdum. Yanıma gelen doktor konuşmaya başladığında gerilmiştim.
"Merhaba. Şikayetiniz nedir?" Elimi ona doğru uzattığımda incelemeye başladı. Karanlıkta pek fark etmemiştim fakat kızarıklık ve şişlik vardı. Kontrollerini yaparken dokunduğu yerle ağzımdan bir inilti çıktı anında gözümü kapatıp acının geçmesini bekledim. O an diğer elimi Savaş'ın tutmasıyla tüm acım silinmişti sanki. Bakamamıştım ama gözlerinde göreceğim acıma duygusuna dayanamazdım.

YOU ARE READING
Zeytin Ağacı
RomanceBiri yılların öldüremediği zeytin ağacı gibiydi. Zorlu şartlara rağmen ayakta kalmış. Diğeri ise filizlenmek üzere olandı. Yeni başlıyordu zorluklara oysaki o zorlu kabuğu çoktan kırıp çıkmıştı yeryüzüne. Geri kalan sadece dayanmaktı. Birisi güçlüyd...