İKİNCİ PERDE - Birinci Sahne

151 10 2
                                    

- Birinci Sahne -


Bir diğer oda



HALİL BEY - TAHİRE HANIM 


HALİL BEY: Hanım! Öyle söylüyorsun ama kızın halini görmedin mi?

TAHİRE HANIM: Halini ne göreyim? Biraz ağladı, biraz nazlandı, o kadar değil mi? Hangi kıza anası babası "Seni filana vereceğiz." der de kız sevinç gösterir? Şefika o kadar terbiyesiz mi ki bizden utanmasın? Hangi kız babasından, anasından ayrılacağını işitir de memnun olur? Şefika o kadar merhametsiz mi ki bizden ayrılacağına hiç teessüf etmesin? Bey, size bugünlerde bir şey oldu, kızın evden gideceğini düşündükçe aklınız başınızdan gidiyor. O giderse evlatsız mı kalacaksınız? Allah'a emanet. Ali yok mu? İşte o da on yaşına girdi.

HALİL BEY: Değil iki gözüm, Şefika sağ olsun, rahat olsun da nereye giderse gitsin. Ben orasını düşünmem. Çocuk ne kadar içlidir bilirsin, evlenmek lafını açtığımız anda ben istemem dediğine, ağladığına bakmadım, fakat bilmem dikkat etmedin mi, senin ısrarını gördü, mahzun mahzun bana baktı. Benden de yüz bulamadı, çehresine bir karanlık renk geldi, gözlerine bir hafif duman çöktü. Hala o renk gitmiyor, hala o duman geçmedi. O kadar zayıflıyor ki, bayağı her gün vücudunun eriyen yerleri gözle fark ediliyor. Gözleri daima toprağa bakıyor, yüzündeki renk yapıştırma gibi duruyor. On dört yaşında çocuk senden benden bitkin olmuş. Biçareye bir hal olmasından korkuyorum. Çocuğun gönlünde bir sevda hissediyorum.

TAHİRE HANIM: Allah Allah! O yaşta çocuk sevdayı ne bilecek? Oldu olacak on dört yaşında masumları bırakalım, istedikleri gibi evlensinler, istedikleri adama varsınlar, öyle mi? Sonra dünyada annenin, babanın ne lüzumu kalır? Şimdi Şefika mesela kasabın çırağını seviyorum derse kolundan tutalım da koynuna mı atıverelim?

HALİL BEY: Kasabın çırağına değil, lakin akranından birini severse niçin vermeyeyim de senin kırk yaşındaki paşana vereyim?

TAHİRE HANIM: Bey, Allah'ı seversen öyle münasebetsiz münasebetsiz lakırdılar söyleme! Paşa kırk yaşında imiş, değil a, diyelim ki olsun, Şefika'nın varacağı adam sanki hiç kırk yaşına girmeyecek mi? Akranını o nerede bulup da sevecek? Biz nerede bulup da vereceğiz?

HALİL BEY: Mesela, şimdi Ata...

TAHİRE HANIM: (Sözünü keserek) Ben biliyorum sizin asıl amacınız kızı Ata'ya vermek. Hiç düşünmüyor musunuz? O bir öksüz çocuk, akrabanızdan olduğu için siz yanınıza aldınız. Şefika ile şimdiye kadar kardeş gibi büyüdüler. Hiç evlendikten sonra aralarında dirlik olur mu? Kim akrabasından birini almış da rahat etmiş? Hem nasıl geçinecekler? Ata, mektepten yüzbaşı çıkacak değil mi? Bir yüzbaşı maaşından ne olur? Kızını hizmetkarlığa mı vereceksin?

HALİL BEY: Hanım, hekimlerin kazancını işitmedin mi? Ata ne kadar kabiliyetlidir bilmez misin?

TAHİRE HANIM: Allah esirgesin, hastalardır. Para alıp da can besleyecek değil mi?

HALİL BEY: Hastayı hasta edip de parasını almayacak, iyi etmeye çalışacak da alacak.

TAHİRE HANIM: İyi olmayanlardan almaz mı?

HALİL BEY: Alırsa emeğinin karşılığı alır.

TAHİRE HANIM: Ben öyle emekle kazanılan parayı istemem.

HALİL BEY: Ya nasıl para istersin? İlla devlet hazinesinden, fukara cebinden gelmeli öyle mi?

TAHİRE HANIM: O ne bey! Artık bilmiyorum.

HALİL BEY: Darılmak lazım değil. Konuşuyoruz. Ata, yüzbaşı çıkacaksa kıyamete kadar yüzbaşılıkta kalacak değil a. O ailesini geçindirecek duruma gelinceye kadar çocuklar da bizimle beraber geçinir giderler. Şimdi nasıl oluyorlar?

TAHİRE HANIM: Siz, kızın Ata'yı istediğini nereden biliyorsunuz?

HALİL BEY: Bildiğim yok, zihnime öyle bir şüphe geldi de söyledim.

TAHİRE HANIM: Şimdi Şefika'yı çağırır sorarız. O vakit siz de anlarsınız ki, kız ne kimseyi seviyor, ne paşaya varmaktan o kadar nefret ediyor.

HALİL BEY: Allah versin de iş senin dediğin gibi olsun.

TAHİRE HANIM: Şefika! Şefika! 

Zavallı ÇocukWhere stories live. Discover now